Görülüyor ki, Allahü teâlâ, çok istigfâr edilmesini emr ediyor. Bunun için, Muhammed Ma’sûm hazretleri, ikinci cild, 80.ci mektûbunda (Bu emre uyarak, her nemâzdan sonra yetmiş kerre istigfâr ediyorum. Ya’nî, (Estagfirullah) diyorum. Siz de bunu çok okuyunuz! Herbirini söylerken ma’nâsını (Beni afv et Allahım) olarak düşünmelidir. Okuyanı ve yanındakileri, derdlerden, sıkıntılardan, hastalıklardan kurtarır. Çok kimse, okudu. Fâidesi hep görüldü) buyurdu. Yatarken, sağ tarafa yatıp, bir E’ûzü ve Besmele, bir Âyet-el-kürsî, üç İhlâs, bir Fâtiha, bir Kul-e’ûzüler, bir (tevekkeltü alellah lâ havle velâ kuvvete illâ billah) oku. Büyüklerimiz, cinleri def’ için, bu kelime-i temcîdi okurdu. Sonra, bir istigfâr düâsı ya’nî, (Estagfirullâhel’azîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüv el hayyel kayyûme ve etûbü ileyh), bir (Allahümmagfirlî ve li-vâlideyye ve lil-mü’minîne vel mü’minât) ve bir salevât-ı şerîfe ve bir (Allahümme rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil-âhıreti haseneten ve kınâ azâbennâr bi-rahmetike yâ Erhamerrâhimîn) ve üç veyâ on veyâ kırk yâhud yetmiş kerre istigfâr ve bir kelime-i tevhîd okuyup uyumalıdır. Bütün gece okuyup uykusuz kalmamalıdır. Hastaya şifâ için, yetmiş istigfâr okumalı, temâm olunca, başı üzerine üfürmeli ve kısa bir düâ etmelidir. Düâların ve istigfârın kabûl olması için, nemâzları kılmak ve harâmlardan sakınmak ve abdestli okumak lâzımdır. İstigfârı ve düâları abdestli okumak müstehabdır. Ey büyüklerin büyüğü Allahım! Muhammed aleyhisselâmın haber verdiği gibi, Sana inanıyorum. Beni kabûl et! Beni afv et! Muhammed aleyhisselâm, Seni bize haber vermeseydi, bu noksan aklımızla, kendimiz bulmak, Seni tanımak şerefine kavuşamazdık. Hayvanlardan aşağı olur, Cehennemin ateşinde yanmak, cezâmız olurdu. Ey büyük Peygamber! Senin bizim üzerimizdeki hakkın sonsuzdur. Bizi, Allahımızı tanımakla şereflendirdin. Müslimân olmak se’âdetine kavuşdurdun. Sonsuz yanmak azâbından kurtardın. Bunun için, benden sana sonsuz selâmlar, sonsuz düâlar olsun! Allahım! Bu büyük Peygamberi bize tanıtan, analarımıza, babalarımıza ve hocalarımıza ve Ehl-i sünnet kitâblarını yazanlara ve yayanlara rahmet eyle yâ Rabbî! Âmîn.]
İkinci kısm günâhlar, kullar arasındadır ki, bunlara tevbe etmek için, o kulu hoşnûd etmek, râzı etmek de lâzımdır). (Kimyâ-i se’âdet) kitâbında buyuruyor ki, hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: (Gizli yapılan günâhın tevbesini gizli yapınız! Âşikâre yapılan günâhın tevbesini âşikâre yapınız! Günâhınızı bilenlere, tevbenizi duyurunuz!).
O hâlde islâm dînine inanmıyanlar, müslimânlara sıkıntı verenler öldükden sonra, bunlar için, (Belki tevbe etmişdir, irtidâddan vaz geçmişdir) demek boşdur. Bunların zulm yapan a’zâlarının iyilik yapması, dili ile düâ etmesi ve mazlûmları hoşnûd edecek vasıyyetde bulunmaları lâzımdır. Böyle tevbe etmiyen mürtedlerin ölülerine hüsn-i zan edilmez].
Oradaki insanların bilmediği, belki sizin dahî anlamadığınız, Cenâb-ı Hakkın size mahsûs kıldığı bir devlete, bir ni’mete sâhibsiniz. Şöyle ki, vaktin sultânı yedinci ceddinden i’tibâren müslimân olup, Ehl-i sünnetdendir ve hanefî mezhebindendir. Her ne kadar, kıyâmetin yakın olduğu, Resûlullahın zemânından uzak bulunan zemânımızda, bir kaç seneden beri ba’zı ilm talebeleri, içlerindeki pislikden doğan ihtirâs ve çirkin isteklerini tatmin için devlet adamlarına ve sultânlara yaklaşmış ve onların gözlerine girmeğe çalışmış ve böylece sağlam dinde şek ve şübheler ortaya çıkarmışlar, ahmakları doğru yoldan ayırmışlar ise de, böyle şânı büyük bir pâdişâhın, sizin sözünüzü dinleyip, kabûl buyurması büyük bir se’âdetdir. Ehl-i sünnet ve cemâ’at i’tikâdına uygun olan hak ve islâm kelimesini açık veyâ işâret ile ona anlatınız! Onun huzûrunda imkân nisbetinde hak ehlinin, doğru yolun âlimlerinin sözlerini arz ediniz! Hattâ dâimâ, bir yolunu bulup, mezheb ve dinle ilgili bilgileri anlatmak için fırsat kollayınız! Böylece, İslâmın hakîkati ortaya çıkar. Sapıklık, bâtıllık ve küfrün ve kâfirliğin çirkinliği ve kötülüğü anlaşılmış olur.