İslâm hukûkunun kaynaklarından; dînin ve aklın güzel gördüğü, beğendiği şey. (Bkz. Âdet)
İslâm hukûkunun kaynakları iki kısımda mütâlaa edilir. Kitab (Kur’ân-ı kerîm), Sünnet (Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sözleri, işleri ve görüp de mâni olmadıkları hususlar), icmâ’ (bir asırda bulunan müctehid denilen âlimlerin bir işte sözbirliği etmeleri) ve kıyas (ictihâd). Bu dört ana kaynaktan başka, ikinci derecede (tâlî) kaynaklar da vardır ki, bunlardan birisi de örf ve âdetlerdir. (İbn-i Nüceym)
Zamânın değişmesiyle, örf ve âdete dayanan ahkâm (hükümler) değişebilir. Nassa (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfe) dayanan ahkâm zamanla değişmez. İbâdetlerde nass ile bildirilmiş olmayan bir hükmü anlamak ve bildirmek için umûmî âdetler delil olur. Âdetin umûmî olması için Eshâb-ı kirâm zamânından kalma ve müctehidlerin kullanmış olmaları lâzımdır. Yâni Eshâb-ı kirâm (r.anhüm ecmaîn) ve müctehid denilen âlimler zamânında başlayan ve devâm eden âdetler, helâle delil olurlar. Sonradan âdet olan şeyler, şer’î delil olmaz. Muâmelattaki (alış-veriş, ticâret gibi mes’elelerde) hükümler için bir beldenin, memleketin nassa muhâlif (aykırı) olmayan âdetleri delîl olur. Ancak bunları fıkıh âlimleri anlar. (İbn-i Âbidîn, Ali Haydar Efendi)