Din câhili olan dinde reformcuları yetişdirdiler.
Vâiz efendi gıybetin ne demek olduğunu bilen bir müslimândır. Bir topluluk için söylenen sözün gıybet olmıyacağını, dinde reformcu bilmez ise de, o bilir.
12 — Dinde reformcu, (Kendi kendimize icmâ’ ve ittifâk ismini verdiğimiz aslsız sözlerin hâtırı için gördüklerimizi inkâr etmek akla yakışır mı?) diyor. İslâmiyyetin temel bilgileri ile alay ediyor. İcmâ’ isminin aslı yokmuş. Fıkh âlimleri bunu, (Ümmetim dalâlet üzerinde icmâ’ yapmaz!) hadîs-i şerîfinden aldı. Fekat, dinde reformcu, bunu nereden bilecek? Bunu inkâr eden ilerici (!) üstâdlarından işitmemiş ki!
(İcmâ’), bir asrda bulunan müctehidlerin ictihâdlarının birbirine uygun olması demekdir. Dördüncü asrdan sonra mutlak müctehid yetişmediği için, icmâ’ da kalmadı. Önceki asrlardaki icmâ’lar sonraki asrlarda gelen âlimler için delîl, sened olur. Mukallidlerin, câhillerin ve hele dinde reformcuların sözbirliğine icmâ’ denilmez. En kuvvetli ve kıymetli icmâ’, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” icmâ’ıdır. İcmâ’ ile bildirilmiş mes’eleleri sonra gelen âlimler toplamışlar, kitâblarında bildirmişlerdir. İhtilâflı mes’elelere ve müctehid olmıyanların sözlerine icmâ’ denilmesini önlemişlerdir.
Ehl-i sünnet âlimlerine göre, (Edille-i şer’ıyye) dörtdür. Ya’nî şer’î hükmler dört kaynakdan çıkarılır. Bunlar, Kitâb, sünnet, kıyâs-i fükahâ ve icmâ-’i ümmetdir. Kitâb, Kur’ân-ı kerîmdir. Sünnet, hadîs-i şerîflerdir. Bu ikisine (Nass) da denir. Kıyâs-i fükahâ, müctehid olan âlimlerin ictihâdlarıdır. İcmâ’ delîl değildir diyen, kâfir olmaz. Bid’at sâhibi olur. Çünki şübheli nassları te’vîl ederek böyle söylemişlerdir. Hâricîler, diğer mezhebsizler böyledir. Bunların icmâ’a muhâlif sözleri küfr olmaz. Fekat, te’vîlden haberi olmıyan câhillerin icmâ’a uymıyan fikrlerini, düşüncelerini söylemeleri küfr olur.
Vâiz efendi hayâl ile, zan ile konuşmaz. Belki diyerek hükm vermez. Bilmeden söylemek, zan ile hükm etmek câiz olmadığını o bilir. Gördüklerini inkâr etmez. Onları inceler. Tecribelerini yapar. Çünki, tefekkürü, incelemeği ve tecribeyi Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler emr ediyor. Bunları yapanları övüyor. Onun medresede okuduğu ve dinde reformcunun ismini bile duymadığı (Akâid-i Nesefiyye) dahâ ilk sahîfesinde, ilm edinme vâsıtalarını yazmakdadır.