Meselâ, aldığı kirâlar, çoluğunun, çocuğunun ihtiyâçlarını ve borçlarını karşılamıyan kimse, imâm-ı Muhammede göre fakîrdir. Şeyhayn indinde zengin sayılır. Böyle kimse fıtra vermez ise ve kurban kesmezse, imâm-ı Muhammede göre günâhdan kurtulur. Fıtra verir ve kurban keserse, Şeyhayne göre vâcib sevâbına kavuşur. Üzerine vâcib olmıyan ibâdeti yapan, yalnız nâfile ibâdet sevâbı kazanır. Vâcib sevâbı kazanamaz. Vâcibin sevâbı bundan katkat dahâ fazladır. Görülüyor ki, ictihâdların ayrı olması, müslimânlara rahmet olmakdadır. Bir mezheb içinde bulunan imâmların ictihâdlarını birleşdirmeğe telfîk denmez. Telfîkin câiz olduğunu göstermez. Dört mezhebden birkaçını karışdırmağa telfîk denir. Hanefîlerin telfîki kabûl etmediklerinin doğru olmadığını ibni Hümâmdan anlaması da, yalandır. Çünki, ibni Hümâm, (vefâtı 861 [m. 1457]), (Tahrîr) kitâbında diyor ki, (Bir işi bir mezhebe göre yaparken, başka bir mezhebi de taklîd etmesi, iki mezhebde de bâtıl olacak birşey yapmamak şartı ile câiz olur. Abdest alırken, Şâfi’î mezhebini taklîd ederek, uzvlarını ovmıyan kimse, kadına eli değince, Mâlikî mezhebine göre abdest bozulmadı diyerek, nemâz kılsa, bu nemâzı bâtıl olur. Çünki, abdesti, her iki mezhebe göre sahîh değildir.) İbni Hümâmın bu yazısını (Hulâsat-üt-tahkîk) kitâbı vesîka olarak bildirerek, mezhebleri telfîk etmenin câiz olmadığını bununla isbât etmekdedir. Din adamı olarak ortaya çıkan dinde reformcu, müslimânları aldatmak için, ibni Hümâmın sözlerini değişdirmekde, bu yüce imâma karşı çirkin iftirâ yapmakdadır. Bundan başka telfîkin kabûl edilmediğini, hem de bunda icmâ’ olduğunu bildiren, ibni Hümâmın talebesi olan Şeyh Kâsımdır. Şeyh Kâsım, hocası ibni Hümâmdan öğrendiği bu icmâ’ı, (Et-tashîh) adındaki kitâbında yazmakdadır. Bu kitâb, (Kudûrî)nin şerhidir.
Hanefî mezhebinde olan müftînin imâm-ı Ebû Yûsüfün veyâ imâm-ı Muhammed Şeybânînin ictihâdına göre fetvâ vermesinin, hanefî mezhebinin hilâfına olmıyacağını (Dürer) kitâbı da haber vermekdedir. Çünki her iki imâm da, İmâm-ı a’zama uymıyan ictihâdlarının hepsinin ondan işitdikleri bir rivâyet olduğunu söylemişlerdir. Bundan dolayı imâm-ı Tarsûsînin (Nef-ul-vesâil) kitâbında ve allâme İbn-ül-Şelbînin fetvâlarında bulunan işkâlin ortadan kalkmış olduğunu ibni Âbidîn, (Vakf-ül-menkûl) hâşiyesinde yazmakda ve (İnsanın kendine birşey vakf etmesi, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre câiz olup, imâm-ı Muhammede göre câiz değildir. Nakl olunabilen şeyin vakfı, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre câiz değil, imâm-ı Muhammede göre câizdir. Bu imâmların ikisi de, nakl olunabilen birşeyi kendine vakf etmenin câiz olacağını söylememişlerdir.