(İrşâd-ül-fuhûl) kitâbında diyor ki: ((Taklîd) bir kimsenin re’yini ya’nî ictihâdını, delîlini bilmeden kabûl etmekdir. Bir kimsenin rivâyetini, verdiği haberi kabûl etmek, rivâyet olunan kimsenin sözünü kabûl etmekdir. Âlimlerin çoğuna göre, mesâil-i şer’ıyyede, ya’nî amelde, taklîd aslâ câiz değildir. İbni Hazm, bunda icmâ’ olduğunu bildirdi. Mâlikî mezhebinin böyle olduğunu Kurâfî bildirdi. Şâfi’î ve Ebû Hanîfe de, bizi taklîd etmeyin dediler. Ölüleri taklîd etmek câiz olmadığında icmâ’ vardır. Üsûl âlimlerinin çoğunun bunu bildirmediklerine şaşılır. Dört imâma tâbi’ olanların çoğu, âmî olanın taklîd etmesi vâcibdir dediler. Böyle söyliyenler mukallid oldukları için, sözleri huccet olamaz. Eshâb ve tâbi’în zemânında taklîd yokdu. Birbirlerinden Kitâbı ve sünneti sorup öğrenirlerdi. (Bilenlerden sorunuz!) âyeti de, hükm-i ilâhîyi sorunuz demekdir. Bilenlerin re’yini sorunuz demek değildir. (İhtilâf etdiğiniz şeyleri Allaha ve Resûlüne havâle ediniz!) âyeti, taklîdi men’ etmekdedir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir yere gönderdiği Eshâbına,(Sünnetde bulunmıyan şeyleri re’yiniz ile bulup hükm ediniz!) buyururdu. Müctehidi taklîd eden kimse, onu islâmiyyetin sâhibi yapmış olur. Bu ise, Resûlullaha mahsûsdur.)
Âlimlerin çoğuna göre amelde taklîd câiz değildir demesi, Şevkânînin kendi görüşüdür. Müctehidlerin birbirlerini taklîd etmeleri câiz olmadığını ileri sürerek, böyle söylemekdedir. İbni Hazm (vefâtı 456 [m. 1064]) gibi bir sapığı kendine şâhid gösteriyor. Dört mezheb imâmları, avâmın başkasını taklîd etmiyeceklerini bildirmemişdir. Bunu, dahâ önce uzun yazdık. Ölüler taklîd edilmez sözü ise Şevkânînin bağlı bulunduğu şî’î fırkasının inançlarından biridir. Ehl-i sünnet âlimlerinin böyle söylemediklerine şaşması da, bu şî’î inancına çok bağlı bir sapık olduğunu göstermekdedir. (Dört mezhebdeki fıkh âlimleri taklîdci oldukları için sözleri huccet olmaz) demesi de, Şevkânînin kendi sapık ve şiddetli te’assubu ile bocaladığını gösteriyor. Mukallid olan fıkh âlimleri, mezheb imâmını taklîd eder, kendiliğinden söylemez dediğine göre, mukallid olan âlimlerin sözü, mezheb imâmının sözü olur. Bunun ise, huccet olduğu, kendi sözünden de anlaşılmakdadır. Eshâb-ı kirâm zemânında, elbette taklîde lüzûm yokdu. Çünki, hepsi müctehid idi. Tâbi’înden mukallidlerin, müctehidlerden katkat fazla olduğunu gösteren binlerce misâl, kitâbları doldurmakdadır. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” hâkim olarak gönderdiği Eshâbına re’yleri ile hükm etmelerini emr buyurduğunu kendi de yazmakdadır. Böylece, kendi iddi’âlarını kendisi çürütmekdedir.