Ebû Abdüllah Ahmed bin Hanbele mektûb ile benden selâm yaz ve de ki, Kur’ân-ı kerîmin mahlûk olduğu kendisinden sorulacak. Cevâb vermesin buyurmuş, dedi. Cenâzesinde sekizyüzbin erkek ve altmışbin kadın bulundu. Vefât etdiği gün, yirmibin yehûdî ve nasrânî ve mecûsî müslimân oldu.
Ehl-i sünnetin bu dört imâmı, hadîs-i şerîf ile medh olunan, ikinci asrın en iyileridir. Dördü de, (İhsânda onlara (ya’nî Eshâb-ı kirâma) tâbi’ olanlardan Allahü teâlâ râzıdır) âyet-i kerîmesine dâhildir. Bir kimse, bu büyüklere tâbi’ olmayıp, zemânların en kötüsünde, câhil ve alçak insanlar arasında bulunan birisine uyarsa, bunun aklı olmadığı anlaşılır. Allahü teâlâ, (Ülül-emre itâ’at ediniz!) buyurdu. Ülül-emr, âlimlerdir. Yâhud âlimlerin fetvâlarını icrâ eden hükûmetlerdir. Her iki tefsîre göre, mezheb imâmlarına uymak vâcib olmakdadır. Fahreddîn-i Râzî kıyâsın delîl olduğunu ve mukallidin, âlimleri taklîd etmesinin vâcib olduğunu, bu âyet-i kerîmeden çıkarmışdır. Mutlak müctehid olmıyan âlimlerin de, âmî ve mukallid olduklarını, üsûl âlimleri sözbirliği ile bildirdiler. Müctehidlerin sözbirliği ile bildirdiklerinden ayrılmanın harâm olduğu, Nisâ sûresinin yüzondördüncü âyetinden anlaşılmakdadır. (Eşedd-ül-cihâd)dan terceme temâm oldu.
(İcmâ’) ve (Kıyâs) hakkında (Hüsâmî)de geniş bilgi vardır. Hüsâmînin (El-müntehab fi-üsûl-il-mezheb) ismindeki bu kitâbı, (Hâmî) denilen ta’lîki ile birlikde, Pâkistânda yeniden basılmışdır. Üsûl âlimlerinden Muhammed bin Muhammed Hüsâmüddîn 644 [m. 1246] senesinde Fergânede vefât etmişdir. Otuzüçüncü maddenin sonuna bakınız!
44 — (Hadîkat-ün-nediyye)nin birinci bâbının üçüncü faslında, Abdülganî Nablüsî “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâ kullarına kolaylık gösterilmesini istiyor. Güçlük çekmelerini istemiyor) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ azîmetlerin yapılmasını sevdiği gibi, ruhsatların yapılmasını da sever) buyuruldu. Ya’nî, izn verdiği kolaylıkları yapmağı da sever. Bunu yanlış anlamamalıdır. İmâm-ı Münâvî, (el-Câmi’us sagîr) şerhinde (Mezheblerin kolaylıklarını toplayıp, bir kolaylıklar mezhebi yapmak câiz değildir. Böyle yapmak, islâmiyyetden ayrılmak olur) dedi. İbni Abdisselâm (İslâmiyyetden ayrılmıyacak şeklde toplamak câiz olur) dedi. İmâm-ı Sübkî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (İhtiyâç ve zarûret olduğu zemân, kolayına gelen mezhebe geçmek câizdir. Fekat, zarûret olmadan geçmek câiz olmaz. Çünki, dînini kayırmak için değil, kendini kayırmak için olur.