Avrupalıları tapınırcasına taklîde özenen, onlardaki her fikri, her işi tam hakîkat, tam se’âdet sanan dinde reformculardaki milliyyet hissi ve hevesi de, yine taklîd iledir. Evet, insanlar, aklları ve düşünceleri ile buldukları iş, meslek ve mezheb bağlarına, ya’nî dinsiz bir milliyyete, ırkçılıkdan ziyâde sarılmışlardır. Milliyyetçiliği kendi menfe’atleri ve iş başına geçmeleri için, âlet ve maske yapan siyâset canbâzları bir tarafa bırakılırsa, geri kalanın milliyyetçiliği, işitmekle ve taklîd ile hâsıl olmakdadır. Din adamlarının da, bu taklîdciliğe karışdıkları görülmekdedir.
Hucurât sûresi onüçüncü âyet-i kerîmesi, hepsi bir anadan ve bir babadan hâsıl olan insanların, ancak Allahü teâlâdan korkularına göre derecelere ayrılacağını ve islâmiyyetde kavmiyyetcilik olmıyacağını bildirmekdedir. Müslimânların milletlere ayrılmaları için bu âyet-i kerîmeyi ileri sürenler görülüyor. İslâmiyyetin, birbirlerinden ayrı milliyyetçiliklere bölünmeğe karşı olmadığını, hepsine saygı göstermek lâzım olduğunu söylemek istiyorlar. Hâlbuki, müslimânlar, ayrı ayrı milliyyetlere bölünürse, birbirleri ile çarpışmak tehlükesi başlar.
(Kıyâmet günü Cenâb-ı Hak buyurur ki: Ey insanlar! Ben bir neseb, soy seçdim. Siz başka bir neseb seçdiniz. Ben, Allahdan kim fazla korkarsa, dahâ kıymetliniz odur, dedim. Siz ise, falan filânın oğludur. Bunun için, filân falandan dahâ üstündür demekden vazgeçmediniz. İşte bugün ben, nesebimi yükseltiyor ve sizin nesebinizi aşağı alıyorum. Biliniz ki, benim sevdiklerim, benden korkanlardır) hadîs-i şerîfi, müslimânların nasıl olacağını açıkça göstermekdedir.
Fıkh kitâbları, nikâhlanacak erkek ile kadının birbirine uygun derecede olmalarını bildirirken, kavmleri ve milliyyeti de ölçüye katmakdadır. Bunları okuyanlar, kavmiyyetin islâmiyyetde mühim olduğunu zan edebilir. Hâlbuki, nikâhda, erkekle kadın arasında, doğru ve yanlış her dürlü berâberlik düşünülür. İki tarafın rızâları ile yapılan nikâhın, kavmiyyet ve milliyyet ayrılığından dolayı bozulmasına izn verilseydi, o zemân böyle zan etmek haklı olabilirdi. Bugün bütün dünyâda, her millet, insanları kendi tarafına çekip dururken, bizim de, kendi milliyyetimizi düşünmemiz lâzımdır. Bunu yapmakla din hürriyyeti bulunmıyan milliyyete bir kıymet verilmiş olmaz. Çünki, bu milliyyet fikri, ilmî bir temele değil, hisse dayanıyor. (Medeniyyet-i islâmiyye târîhi) kitâbını yazan Curci Zeydan, milliyyet fikrinin, islâmiyyetin başlangıcında mevcûd olduğunu, hattâ hazret-i Ömerin siyâsetinin bu fikre dayandığını yazıyor. Arabistân yarım adasında müşrik bırakmamak için olan çalışmalarını da, buna delîl gösteriyor.