Nihâyet, bunlardan birini sevdi. Zevcinden ayrıldı ve yuva yıkıldı. Fekat bir ay sonra, bir başkasını da sevdi.
Mekteb bir terbiye yeri, bir fazîlet ocağı iken, üzülerek söyliyeyim ki, en terbiyeli çocuklar bile, burada ahlâklarını gayb ediyorlar. Çocuk mektebde çirkin sözler, kötü huylar öğreniyor. Çocuklar mektebde ve sokakda öğrendikleri çirkin şeyleri, âile ocağına kadar yayıyorlar. Evdekilerin dînî, ahlâkî hareketlerini beğenmediklerini söylemekden çekinmiyorlar.
Hanımlarımızın mûsikîye, çalgıya tutulmaları da, bir âfet hâlini almışdır. Mûsikînin rûhda yapacağı heyecan yerine, harîs, tenbel ve hayâllerindeki zevklerin mahrûmiyyeti ile, içi yanan serhoş kimselerin nağmeleri dinlenir, bunlar yalnız raksetmek, dansetmek ve kucaklaşmak gibi en aşağı hayvânî hisleri okşar. Radyoda ve televizyonda dinlenilen şarkılara da dikkat ediniz. Hep birbirini kucaklamak arzûsu ile çırpınan şehvetli kimselerin niyâzları, mâceralarıdır. Evlerden gelen radyo seslerinde bu ma’nâlar analiz edilirse, âilelerde din, ahlâk, âr ve hicâb perdelerinin sıyrılmakda olduğu görülür. Caz takımı başlayınca rûhların bağlı olduğu gizli, sihrli bir telle, bütün varlıklar kımıldanır. Başları ile, elleri ile ve vücûdlarının her parçası ile birbirine aşk i’lân ederler. Ba’zan, sekiz-on, hattâ onbeş erkeğin bir kadın peşine takılmasını, ilkbehârlarda böyle grup hâlinde dişilerini ta’kib edip sıkışdıran, kedilere ve köpeklere benzetirim. Erkek, yabancı bir kadına karşı irtikâb etdiği nâmûssuzluğun, başka bir erkek tarafından kendi vâlide, hemşîre veyâ refîkasına karşı yapılacağını düşünebilirken, yine bunu yapması, nâmûs duygusunun onda yokluğundan değil de, nedendir, sorarım? Köylerde din ve ahlâk duygusu devâm etdiği için, fuhş ve sefâhet azdır) diyor.
Cevâb: Dinde reformcunun yukarıdaki uzun yazılarında, kadınlar hakkında dikkate değer ve ibret verici hakîkatler bulunmakla berâber, bu karışık sorunun çözülmesi için, belli başlı bir prensib ortaya koymamışdır. Bu sosyal hastalıklar, insâflı bir kalemle, görüldükleri gibi yazılmışdır. Avrupa kadınlarını İstanbuldaki müslimân denilen kadınlardan üstün tutarak, açık saçık gezmelerinin oralarda kötü olmadığını bildiriyor. İstanbul gençlerinin de, onlar gibi yetişmesini istediği anlaşılıyor. Köylü kadınlarımızın fazla nâmûslu olmalarına da, ilmî esâslara dayanmadığı için, çabuk bozulabilir diyor. İstanbuldaki, ilmli, ilerici kadınlar arasındaki, kendi zemânındaki, ahlâk düşkünlüğünü, kendisi acı acı anlatdığına göre, kadınları fenâlıkdan korumak için, hangi bilgilerin öğretilmesini istediği anlaşılmıyor.
Nâmûsun ve iffetin pek kıymetli ve pek övünülecek güzel bir sıfat olduğunu âlim ve câhil herkes bilir.