Bu hadîs-i şerîfi, Ömer, Osmân, Alî, Talha, Zübeyr, Abdürrahmân, Abbâs ve Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin mubârek zevceleri de haber vermişdir. Buhâriy-yi şerîfde yazılıdır. İmâm-ı Muhammed bin İsmâ’îl Buhârî buyuruyor ki, İshak bana dedi ki, bu hadîs-i şerîfi, Mâlik bin Enesden işitdim. O da, İbni Şehâb-i Zührîden işitmiş. Ona da, Mâlik bin Evs haber vermiş. Ben, Mâlik bin Evse “radıyallahü anh” gidip sordum. Bana dedi ki, öğleden evvel evimde oturuyordum. Hazret-i Ömerin adamı geldi. Halîfe seni istiyor, dedi. Halîfenin huzûruna gitdim. Halîfe bir serîr [kanepe, sıra] üzerinde oturuyordu. Kanepede döşek yokdu. Bir yasdığa dayanmışdı. Selâm verdim. Oturdum. Bana dedi ki, sizin aşîretinizden birkaç kişi geldi. Kendilerine para verilmesini emr etdim. Bu parayı almak ve onlara dağıtmak için, sizi istedim. Alınız, dağıtınız! Halîfeye, beni ma’zûr buyurmasını, bu emri başkasına yapdırmasını istirhâm etdim. Fekat, isrâr etdiler. Red edemedim. O sırada, odacı gelerek, Osmân, Abdürrahmân, Zübeyr, Sa’d ibni Ebî Vakkâs “radıyallahü anhüm” içeri girmek için izn istediklerini söyledi. İzn verdi. Girdiler. Oturdular. Biraz sonra, hazret-i Alî ve Abbâs “radıyallahü anhümâ” da içeri girmeğe izn istiyorlar, denildi. İzn verildi. Geldiler. Oturdular. Hazret-i Abbâs, söze başlayıp, Alî “radıyallahü anh” ile, Allahü teâlânın Resûlullaha ihsân eylediği (Benî Nadr) malından dolayı hâsıl olan anlaşmazlığın giderilmesini istiyoruz dedi. Önce gelenlerin de râhat etmeleri ve râzı olmaları için, bu işin görüşülmesini istedi. Önce halîfe söze başlayıp, yeri ve gökleri yaratan ve her ân varlıkda durmalarına izn veren Allahü teâlânın ulûhiyyet ve izzeti hakkı için sizden sorarım ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Biz Peygamberler mîrâs bırakmayız! Bırakdıklarımız sadaka olur) buyurdu mu? Bu hadîs-i şerîfi söylediğinden haberiniz var mı, dedi. Önce gelen Osmân ve arkadaşları, evet, haberimiz var, söyledi, dediler. Halîfe sonra, Alîye ve Abbâsa dönerek, aynı soruyu tekrârladı. İkisi de, evet biliyoruz, dedi. O hâlde, bu işde verilecek hükmü dinleyebilirsiniz: Cenâb-ı Rabbül’âlemîn “teâlâ ve tekaddes” bu mâlı ganîmet olarak vermişdir. Bunu yalnız Habîb-i ekremine ihsân etdiğini ve bu salâhiyyeti başkasına bahşetmediğini, Haşr sûresinin altıncı âyeti göstermekdedir. Fahr-i kâinât efendimiz, bugün mevcûd olan kısmı kalıncaya kadar, hepsini sarf etmiş ve islâmiyyete uygun olarak dağıtmışdır. Çoluk çocuğunun meşrû’ ihtiyâclarını o ganîmetlerden ayırır, fazla kalanı beyt-ül-mâldan hakkı olanlara verirdi. Siz ne dersiniz? Resûlullah böyle yapmaz mı idi? Halîfenin bu süâline, orada bulunanlar, hep birden evet öyledir, dediler.
- 19 -