401

Siz ise, bu hadîs-i şerîfdeki sevmeği, halîfe seçmek sandınız ve halîfeleri Resûlullah efendimize benzetdiniz ki, böyle benzetmek, her bakımdan bozukdur, dedim. Molla başı susdu. Başka söze geçdi.

8—(Resûlullah efendimizin ümmetine çok şefkatli olduğu, onların haklarını, düzenlerini korumağa uğraşdığı, herkesin bildiği şeydir. Bunu anlatmağa lüzûm yokdur. İşte bu şefkatinden dolayı, Medîne şehrinden çıkıp, başka yere giderken yerine, birisini kordu. Böyle iken, vefâtından sonra, milyonlarca ümmetinin işlerini çevirecek, ihtiyâclarını karşılayacak bir imâm ve vekîl ayırmayıp, bunları kıyâmete kadar başı boş bırakması nasıl olabilir? Hâlbuki, sahîh kitâblarınızda yazılı (Gadîr-i Hum) hutbesinden ve başka haberlerden anlaşılıyor ki, (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hem açıkça, hem de işâret ile, yerine hazret-i Alîyi vasıyyet buyurmuşdur. Hattâ, imâm ta’yîn etmek, Rabbül’âlemîn üzerine vâcib olduğundan, vefât edeceği zemân, bu mühim işin yapılması için ve inâdcıların bu vazîfeden kaçınmalarını önlemek için, bir vasıyyet yazmak diledi. Kâğıd, kalem istedi. Yanında bulunanlardan Ömer, ayak takımlarının bile söyliyemiyeceği birkaç kırıcı ve aşağılayıcı sözü Resûlullaha karşı söyliyerek, bu düşüncesinden vazgeçirmişdir)), dedi. [Hum, Mekkenin dışında bir kuyunun ismidir. Gadîr-i Hum, bu kuyuya yakın, Mekke ile Medîne arasında bir yerin ismidir.]

—İmâm ta’yîn etmenin, Rabbül’âlemîn üzerine vâcib olduğunu söylemeniz Mu’tezile fırkasının, (yapılmaması hikmeti bozan şeyleri, Allahü teâlânın yapması vâcibdir) demelerine benzemekdedir. Bu sözleriniz bozukdur, yanlışdır. Çünki, biz biliyoruz ki, Allahü teâlânın bütün işleri hikmete uygun, hep fâideli ise de, herhangi bir şeyin yapılması hikmete uygun ve fâideli göründüğü için, Allahü teâlânın o şeyi yapması vâcib olamaz. Kur’ân-ı kerîmde (Ona yapdıklarından dolayı birşey sorulmaz. Onun kulları, yapdıklarından sorulacakdır) meâlindeki âyet-i kerîme, sözünüzün bozuk olduğunu açıkça gösteriyor. İmâm ta’yîn edilmesi, Allahü teâlâ üzerine vâcib olsaydı, insanların hiçbir zemân imâmsız kalmaması lâzım gelirdi. İmâmın, herkesçe tanınması, kuvvet, iktidâr sâhibi olması, imâmlık şartlarını taşıması, kötü işleri, çirkin âdetleri kaldırabilmesi, iyi işleri yapdırabilmesi, müslimânları zararlardan koruyabilmesi lâzımdır. Siz, yeryüzü imâmsız kalamaz dediğiniz hâlde, yalnız imâm bunlar olabilir dediğiniz ve bunların imâm yapılması, Allahü teâlânın üzerine vâcibdir sandığınız o ma’sûm imâmların aralarına hazret-i Alîyi de karışdırdığınız hâlde, hiçbirisinin imâmlık şartlarını taşımadığını söylüyorsunuz. Hepsinin sıkıntı içinde, zulm görerek, güçsüz, kuvvetsiz yaşadıklarını, birşey yapamayıp, te’sîrsiz kaldıklarını bildiriyorsunuz.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.