Hâlbuki bir kimseden Resûlullaha karşı ufak bir saygısızlık görülseydi, Allahü teâlâ, hemen bunu bildirir ve vazgeçirirdi ve yapanın cezâ göreceğini haber verirdi. Hucurât sûresi, ikinci âyetindeki, (Ey îmân etmekle şereflenenler! Sesinizi, Nebiyyullahın sesinden yukarı çıkarmayınız. Ona karşı, birbirinize bağırdığınız gibi seslenmeyiniz! Ona saygısızlık gösterenin ibâdetleri yok olur) meâlindeki emr, bunlardan biridir. (Mevâkıf) kitâbını açıklıyan, Seyyid şerîf Alî bin Muhammed Cürcânî [740-816 [m. 1413] Şîrâzda] diyorki, Âmidî buyurdu ki, (Münâfıklardan, ya’nî kalbi bozuk olduğu hâlde, inanıyor görünenlerden başka, Eshâb-ı kirâmın hepsi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vefât etdiği gün, birlik hâlinde idi. Sonra ictihâdlarında ayrılık oldu. Bu ayrılıkları, îmân üzerinde değildi. Hiçbirinin küfrüne sebeb olmadı. Bu ayrılıkları hep, dîni kuvvetlendirmek, islâmiyyetin doğru yolunu korumak için idi. Meselâ, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, kâğıd istediği zemân, bunun için ayrılık oldu. Bundan sonra, Üsâme ordusunun hâzırlanmasında, ictihâdlar ayrılarak, bir kısmı, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” emrine uymak lâzımdır, dedi. Bir kısmı ise, hastalığın artdığını görerek, şimdilik yormıyalım, sonunu bekliyelim, dedi). Bir kimse, olmıyacak şey söylerse, meselâ (Resûlullahın her ictihâdı vahy ile idi. Bunun için, her sözü ve bütün işleri vahy ile olur) derse, deriz ki, ictihâd ile olmıyan sözleri ve işleri vahy ile idi. Üç halîfeyi medh eden hadîs-i şerîfler, böyle idi. Bunlar, gaybdan, bilinmiyen şeylerden haber vermekdir. Bu ise, ancak vahy ile bildirilir. İctihâd ile söylenecek şey değildir. En’âm sûresi, ellidokuzuncu âyet-i kerîmesinde meâlen, (Gaybları [ya’nî akl ile, hesâb ile, islâmiyyet ile anlaşılmıyan şeyleri],ancak Allahü teâlâ bilir. Ondan başka, kimse bilemez) ve Cin sûresi, yirmialtıncı âyetinde meâlen, (Gizlilikleri bilen yalnız Odur. Bildiği gizli şeylerden dilediği kadarını yalnız Peygamberlerinden, beğendiğine, [ya’nî Muhammed “aleyhisselâm”a] açıklar) buyuruldu. (O, kendiliğinden söylemez) meâlindeki âyet-i kerîme, Kur’ân-ı kerîmi ve gizli vahy edilenleri göstermekdedir. Böyle sözlerine ve işlerine inanmamak, elbet küfr olur. Üç halîfeyi “radıyallahü teâlâ anhüm” öven hadîs-i şerîflerin de, Allahü teâlâ tarafından vahy edildiğini gösteren hadîsler çokdur. Bu hadîs-i şerîfleri haber verenler, o kadar çokdur ki, meşhûr olmuşlar, hattâ mütevâtir hadîs hâline gelmişlerdir. Bunlardan birkaçını bildirelim:
I. Ebû Bekre buyurdu ki: (Sen, benim mağarada arkadaşımsın. Kevser havuzu yanında arkadaşımsın!) “Tirmüzî”.
II. Cebrâîl “aleyhisselâm” bana geldi. Elimden tutdu. Ümmetimden birinin, Cennet kapısından içeri girdiğini, bana gösterdi.