Teklîflerden birine bile uymak istemezse, ya’nî beğenmez, vazîfe olduğuna ehemmiyyet vermez ise, hafîf görürse, îmânı gider. (Mürted) olur. (Nemâz kılmıyorsam, açık geziyorsam ne çıkar? Sen kalbe bak. Kalbim temizdir) demek. Yâhud, (önce ekmek parası kazanmak, herkese iyilik etmek. Sonra nemâz) gibi sözler, teklîflerin bir kısmını beğenip bir kısmını beğenmemekdir. Her müslimânın bu inceliğe dikkat etmesi, teklîflere uymıyanların, îmânlarının gitmemesi için uyanık olmaları lâzımdır. Teklîfe uymamak başkadır. Uymak istememek başkadır. Bu ikisini karışdırmamalıdır!]
10 — Akl, fâideli olduğunu anladığı şeyi yapar. Zararlı bildiği şeyi yapmaz. Fâideli veyâ zararlı olduğunu anlıyamadığını da, ihtiyâc olunca yapar. Aklın bu hizmeti varken, Peygamber gönderilmesine lüzûm olmaz.
Cevâb: Aklın anlıyamadığı veyâ yanlış anladığı çok şey vardır ki, bunları Peygamber bildirir. Peygamber, mütehassıs bir tabîb gibidir. İlâcların te’sîrlerini iyi bilir. Halk arasında, akla dayanarak, uzun tecribelerle ba’zı ilâcların te’sîri bilinirse de, akl sâhibi kimseler, bunu bilinceye kadar tehlüke ve zararlara düşer. Bunları bilmeleri için, yorucu, uzun zemân lâzım olur. Aklını, başka lüzûmlu işleri yapmak için kullanmağa vakt kalmaz. Tabîbe az birşey vermekle ilâcların fâidelerine kavuşurlar. Hastalıkdan kurtulurlar. Peygambere lüzûm yokdur demek, tabîbe lüzûm yokdur, demeğe benzer. Peygamberin bildirdikleri teklîfler, Allahü teâlâdan vahy olduğu için, hepsi doğrudur. Hepsi fâidelidir. Tabîbin bilgileri, düşünce ve tecrîbe ile olduğu için, hepsinin doğru olduğu söylenilemez.
11 — Mu’cizenin varlığı kabûl edilemez. Âdetin dışında şaşılacak şey olduğu için, aklın kabûl edeceği birşey değildir. Bunun için, peygamberlik de, akla uygun birşey değildir.