Dünyâda bir insanın müslimân olup olmadığı, zarûret olmadan, açık olarak söylediği sözlerinden ve işlerinden anlaşılır. Bu insanın âhirete îmânlı gidip gitmediği, son nefesinde belli olur. Büyük günâh işlemiş olan erkek veyâ kadın bir müslimân, temiz kalb ile, tevbe ederse, günâhları, muhakkak afv olur. Günâhsız tertemiz olur. (Tevbe)nin ne olduğu ve tevbenin nasıl yapılacağı ilmihâl kitâblarında, meselâ türkçe ve arabî(Îmân ve İslâm) ve (Se’âdet-i ebediyye) kitâbında uzun bildirilmişdir.]
–2–
ÎMÂN ve İSLÂM
Bu (İ’TİKÂDNÂME) kitâbında, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” (Îmânı ve islâmı) bildiren bir hadîs-i şerîfi açıklanacakdır. Bu hadîs-i şerîfin bereketi ile, müslimânların i’tikâdlarının temâmlanacağını [kuvvetleneceğini], böylece, salâha ve se’âdete kavuşacaklarını ve cürmü, günâhı çok olan bu Hâlidin de “kuddise sirruh” kurtulmasına sebeb olacağını ümmîd ediyorum.
Hiçbirşeye muhtâc olmıyan ve keremi, ihsânı bol olan ve kullarına çok acıyan Allahü teâlâya güzel i’tikâdım şöyledir ki, sermâyesi az, kalbi kara olan bu fakîr Hâlidin yersiz sözlerini afv buyura ve kusûrlu ibâdetlerini kabûl eyleye! Yalancı, aldatıcı şeytânın kötülüklerinden [ve islâm düşmanlarının yalan yanlış sözlerine ve yazılarına aldanmakdan] koruyarak, şâd eyleye! Merhametlilerin en merhametlisi ve ihsân sâhiblerinin en cömerdi ancak Allahü teâlâdır.
İslâm âlimleri buyurdu ki, (Mükellef) olan, ya’nî âkıl ve bâliğ olan, kadın, erkek her müslimânın, [Allahü teâlâyı tanıması, bilmesi, ya’nî] Allahü teâlânın sıfât-ı zâtiyyesini ve sıfât-ı sübûtiyyesini, doğru bilmesi ve inanması lâzımdır. Herkese ilk farz olan şey budur. Bilmemek özr olmaz. Bilmemek günâh olur. Ahmed oğlu Hâlid-i Bağdâdînin bu kitâbı yazması, başkalarına üstünlük ve bilgi satmak ve şöhret sâhibi olmak için değildir. Bir yâdigâr, bir hizmet bırakmak içindir. Allahü teâlâ, bu âciz olan Hâlide[1] ve bütün müslimânlara kendi kuvveti ile ve Resûlünün mubârek rûhunun yardımı ile imdâd eylesin! Âmîn.
[Allahü teâlânın (Sıfât-ı zâtiyye)si altıdır. Bunlar: Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyyet, Muhâlefet-ün lil-havâdis ve Kıyâm-ü bi-nefsihî’dir. Vücûd, kendiliğinden var olmak demekdir. Kıdem, varlığının öncesi, başlangıcı olmamakdır. Bekâ, varlığı sonsuz olmakdır, hiç yok olmamakdır. Vahdâniyyet, hiç bir bakımdan şerîki, nazîri, benzeri olmamakdır. Muhâlefet-ün lil-havâdis, hiçbir şeyinde, hiçbir mahlûka, hiçbir bakımdan benzemez demekdir.