480

Kan bakımından çok yakın olan Ebû Tâlibde ve Ebû Lehebde ise, mü’minlerin en aşağısında bulunan şeref ve üstünlük hiç yokdur.] Kan bakımından yakın olduğu için,hazret-i Fâtıma, hazret-i Hadîce ile hazret-i Âişeden “radıyallahü anhünne” dahâ üstündür. Fekat, bir bakımdan üstünlük, her bakımdan üstün olmasını göstermez. Bu üçünden en üstün hangisi olduğunu, âlimlerimiz başka başka söylemişdir. Hadîs-i şerîflerden anlaşıldığına göre, üçü de ve hazret-i Meryem ve Fir’avnın hâtunu hazret-i Âsiye “radıyallahü teâlâ anhünne ecma’în”, dünyâ kadınlarının en üstünüdürler. Hadîs-i şerîfde, (Fâtıma, Cennet hâtunlarının üstünüdür. Hasen ve Hüseyn de, Cennet gençlerinin yüksekleridir) buyuruluyor ki, bu, bir bakımdan üstünlükdür.

Bunlardan sonra, Eshâb-ı kirâmın en üstünleri (Aşere-i mübeşşere)den ya’nî Cennet ile müjdelenmiş on kişiden olanlardır. Bunlardan sonra, Bedr gazâsında bulunan üçyüzonüç kişi üstündür. Onlardan sonra Uhud gazâsındaki yediyüz arslanın arasında bulunanların hepsi, dahâ sonra da (Bî’at-ür-rıdvân), ya’nî ağaç altında Resûlullaha söz veren bindörtyüz kişi üstündür.

Resûl-i ekremsallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin yolunda, canlarını, mallarını fedâ eden, Ona yardım eden Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü anhüm ecma’în” hepsinin ismlerini, saygı ile, sevgi ile söylememiz, bize vâcibdir. Onların büyüklüğüne yakışmıyan sözler söylememiz, aslâ câiz değildir. İsmlerini saygısızca söylemek, dalâletdir, sapıklıkdır.

Resûlullahı seven kimsenin, Onun Eshâbının hepsini de sevmesi lâzımdır. Çünki, bir hadîs-i şerîfde, (Eshâbımı seven, beni sevdiği için sever. Onları sevmiyen kimse, beni sevmemiş olur. Onları inciten, beni incitir. Beni inciten de, Allahü teâlâyı incitmiş olur. Allahü teâlâyı inciten kimse, elbette azâb görecekdir) buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerîfde de, (Allahü teâlâ, benim ümmetimden bir kuluna iyilik yapmak isterse, onun kalbine, Eshâbımın sevgisini yerleşdirir. Onların hepsini canı gibi sever) buyuruldu.

Bunun için, Eshâb-ı kirâm arasında olan muhârebeleri; kötü düşüncelerle ve halîfeliği ele geçirmek, nefsin arzûlarını yerine getirmek için yapdıklarını sanmamalıdır. Böyle sanmak ve bunun için o büyüklere dil uzatmak, münâfıklıkdır ve felâkete sürüklenmekdir. Çünki, Resûlullahın huzûrunda oturmakla, Onun mübârek sözlerini işitmekle, te’assub [ya’nî inâdcılık, çekememek] ve mevkı’ arzûsu ve dünyâya düşkün olmak, hepsinin kalblerinden sıyrılmış, gitmişdi. Hırs [doymazlık, düşkünlük], kin ve kötü huydan kurtulmuş, tertemiz olmuşlardı.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.