Büyük islâm âlimi İmâm-ı Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ”, 450 [m. 1058] – 505 [m. 1111], bundan hemen hemen dokuzyüz sene evvel fârisî olarak yazdığı (Kimyâ-i se’âdet) ismindeki eserinde insanları dört kısma ayırmakdadır: Bunlardan birinci kısmdakiler, dünyâda yimek içmek ve zevk etmekden başka bir şey bilmiyenlerdir. İkinci kısmdakiler, cebr, şiddet, zulm ile hareket edenlerdir. Üçüncü kısmdakiler, hîlekârlık ve mürâîlikle etrâfındakileri aldatanlardır. Ancak dördüncü kısmdakiler yukarda bahsedilen güzel ahlâk sâhibi olan, hakîkî müslimânlardır.
Unutmamak lâzımdır ki, her insanın kalbinden Allahü teâlâya giden bir yol vardır. Bütün mes’ele, bu yoldan İslâm nûrunun insanlara ulaşdırılmasıdır. O nûru kalbinde hisseden bir insan, hangi kısmdan olursa olsun, yapdığı fenâlıklara pişmân olur ve doğru yolu bulur.
Eğer bütün insanlar, islâm dînini kabûl etseler, dünyâda ne fenâlık, ne hîlekârlık, ne harb, ne şiddet ve ne de zulm kalırdı. Bunun için, tam ve mükemmel bir müslimân olmağa gayret etmek ve müslimânlığın esâsını ve inceliklerini ve güzel ahlâkını îzâh ederek, bütün dünyâya yaymak, hepimizin boynuna düşen bir borçdur. Bunu yapmak cihâd olur.
Başka dinden de olsa, insanlara dâimâ tatlı dille ve anlayışla hitâb ediniz! Bunu, Kur’ân-ı kerîm emr etmekdedir. Müslimân olmıyanın yüzüne karşı, kâfir, dinsiz diyerek, onun kalbini incitmenin günâh olduğu, böyle söyliyenin cezâlandırılması lâzım olduğu, fıkh kitâblarında yazılıdır. Maksad, herkese islâm dîninin yüceliğini anlatmakdır. Bu cihâd da, ancak tatlı dille, sabr, ilm ve îmânla olur. Bir kimseyi bir şeye inandırmak isteyenin evvelâ kendisinin ona inanması şartdır. Mü’min ise, hiç bir zemân sabrını kaybetmez ve inandığını anlatmakda müşkilât çekmez. İslâm dîni kadar, açık ve mantıkî hiç bir din yokdur. Bu dînin esâsını anlıyan bir kimse, herkese bu dînin biricik hak din olduğunu kolaylıkla isbât edebilir.
Başka dinden olanların hepsini, fenâ huylu bir insan kabûl etmemelidir. Evet küfr, ya’nî müslimân olmamak, her zemân ve her yerde fenâdır. Çünki küfr, insanı dünyâda ve âhiretde felâkete götüren zararlı bir inanış ve bozuk bir yaşayışdır. Allahü teâlâ, İslâm dînini, insanların dünyâda râhat ve huzûr içinde, kardeşçe yaşamaları için ve âhiretde sonsuz azâblardan kurtulmaları için göndermişdir. Kâfirler, ya’nî müslimân olmıyanlar, bu se’âdet yolundan mahrûm kalmış zevallı kimselerdir. Bunlara, acımalı ve incitmemelidir. Bunları gîbet etmek bile harâmdır. İnsanın, sa’îd veyâ şakî olduğu son nefesde belli olur.