Gandhi, islâm dînini ve Kur’ân-ı kerîmi dikkat ile incelemiş ve müslimânlığa hayrân olmuşdu. Bu husûsda şöyle demekdedir:
(Müslimânlar, en azametli ve muzaffer günlerinde bile, müte’assıb olmamışdır. İslâmiyyet, dünyâyı yaratana ve Onun eserine hayrân olmayı emr etmekdedir. Batı, korkunç bir karanlık içinde iken, Doğuda parlayan göz kamaşdırıcı islâm yıldızı, azâb çeken dünyâya ışık, sulh ve râhatlık vermişdir. İslâm dîni, yalancı bir din değildir. Hindûlar bu dîni saygı ile inceledikleri zemân, onlar da, islâmiyyeti benim gibi seveceklerdir. Ben, islâm dîninin Peygamberinin ve Onun yakınında bulunanların, nasıl yaşadıklarını bildiren kitâbları okudum. Bunlar, beni o kadar ilgilendirdi ki, kitâblar bitdiği zemân, bunlardan dahâ fazla olmamasına üzüldüm. Ben şu kanâ’ate vardım ki, islâmiyyetin sür’at ile yayılması, kılıç sebebi ile olmamışdır. Aksine, her şeyden evvel sâdeliği, mantıkî olması ve Peygamberinin büyük tevâzu’u [alçak gönüllülüğü], sözünü dâimâ tutması, yakınlarına ve müslimân olan herkese karşı sonsuz sadâkati sebebi ile islâm dîni birçok insanlar tarafından seve seve kabûl edilmişdir.
Müslimânlık, ruhbânlığı ortadan kaldırmışdır. Müslimânlıkda, Allahü teâlâ ile kul arasında aracılık eden kimse yokdur. İslâmiyyet, başından beri sosyal adâleti emr eden bir dindir. Yaratan ile yaratılan arasında, ayrı bir müessese yokdur. Kur’ân-ı kerîmi [ya’nî onun tefsîrini ve islâm âlimlerinin kitâblarını] okuyan herkes, Allahü teâlânın emrlerini öğrenir ve Ona tâbi’ olur. Bu husûsda, Allahü teâlâ ile arasında hiç bir mâni’a yokdur. Hıristiyanlığın birçok eksikleri olduğu için, dürlü reformlar yapılmak zorunda kalındığı hâlde, müslimânlığın ise ilk günündeki şeklinden, hiç bir şey değişdirilmemişdir. Hıristiyanlıkda, demokratik rûh yokdur. Bu dîne demokratik bir veche vermek için hıristiyanların milliyyet hislerinin artması ve buna göre reformlar yapılması îcâb etmişdir.)
Prof. Ernest RENAN:
Şimdi de bir Fransız fikr adamından bahs edelim: Ernest Renan 1239 [m. 1823] de Fransada Treguier şehrinde doğdu. Babası bir kaptandı. Beş yaşında iken babasını gayb etdi. Annesi ile ablası tarafından yetişdirildi. Annesi, onun bir din adamı olmasını istediğinden, doğduğu kasabanın kilise kolejine verildi. Burada kuvvetli bir ilâhiyyat tahsîli [öğrenimi] gördü. Doğu dillerine karşı büyük bir merâk duyduğundan, Arabca, İbrânîce ve Süryânice öğrendi. Bundan sonra, Üniversiteye girerek, felsefe tahsîli yapdı. Tahsîli ilerledikce ve Alman felsefesi ile doğu edebiyyâtını dikkat ile inceledikce, hıristiyanlık dîninde birçok noksanlar olduğunu gördü.