480

LAMARTİNE: (Alphonse Marie Louis de)

Fransanın dünyâca tanınmış büyük edîblerinden ve devlet adamlarından biri olan Lamartine (1204 [m. 1790]-1285 [m. 1869]) vazîfe ile bütün Avrupayı ve Amerikayı dolaşmış ve bu arada, Sultan Abdülmecîd hân zemânında Türkiyeye de gelmişdir. Pâdişâh tarafından, büyük dostlukla kabûl edilen Lamartine’e ayrıca, Aydın vilâyetinde bir de çiftlik hediyye edilmişdir. Bakınız, Lamartine, (Histoire de Turquie=Türkiye Târîhi) adlı eserinde Muhammed aleyhisselâm için ne diyor:

(Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bir yalancı peygamber miydi? Onun eserlerini ve târîhini inceledikden sonra bunu düşünemeyiz. Çünki yalancı peygamberlik, iki yüzlülükdür. Yalanda doğruluğun kudreti bulunmadığı gibi, iki yüzlülükde inandırma kudreti yokdur.

Mekanikde, bir cism atıldığı zemân onun varabileceği yer, fırlatma kuvvetine tâbi’dir. Bir ma’nevî ilhâmın kuvveti de, onun hâsıl edeceği eser ile ölçülür. Bu kadar çok şey taşıyan, bu kadar uzaklara kadar yayılan ve bu kadar uzun zemân aynı kudretde devâm eden bir “din” (ya’nî İslâmiyyet) yalan olamaz. Bunun çok samîmî ve çok inandırıcı olması gerekir. Muhammed aleyhisselâmın hayâtı, gayretleri, memleketin hurâfelerine ve putlarına kahramanca saldırıp onları parçalaması, puta tapan kavmin hiddetlerine karşı koymak cesâreti, şecâ’ati, kendine saldırdıkları hâlde, 13 sene Mekkede hemşehrileri arasında çeşidli hakâret ve zulmlere tehammül etmesi, Medîneye hicreti, durmadan yapdığı teşvîkler ve verdiği va’zlar, nasîhatler, çok üstün düşman kuvvetleriyle yapdığı cihâdlar, kazanacağına olan i’tikâdı, en büyük felâket zemânında bile duyduğu insan üstü i’timâd, zaferde bile gösterdiği sabr ve tevekkül, sözlerini kabûl etdirme azmi, sonsuz ibâdeti, Allahü teâlâ ile mukaddes konuşmaları, vefâtı ve vefâtından sonra da devâm eden şân, şeref ve zaferleri, Onun hiç bir zemân bir yalancı peygamber olmadığını, tam aksine, büyük bir îmâna sâhib bulunduğunu gösterir “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”.

İşte bu îmânı, Rabbine olan i’timâdı, Ona, ortaya iki yeni i’tikâd, îmân koymasını sağladı: Biri, (Tek ve ebedî varlık olan bir Allahın bulunduğu), ikincisi ise (Putların tanrı olmadığı) idi. Birincisi ile, arablara, o zemâna kadar bilmedikleri bir olan Allahü teâlâyı tanıtıyor, ikincisi ile de, o zemâna kadar tanrı zan etdikleri putları onların elinden alıyordu. Kısaca, bir kılıç darbesi ile yalancı ilahları, putları kırıyor, bunun yerine onlara (Tek Allah) îmânını yerleşdiriyordu.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.