Asker olmak için alâkalı makâma mürâca’at etdiğim zemân, sıhhatimin bozukluğundan dolayı beni askere almadılar. Sıhhatim biraz düzelince, tekrâr başvurdum. Bu sefer beni kabûl etdiler ve Fransaya, Alman cebhesine yolladılar. 1917 deki korkunç Somme muhârebelerine katıldım. Bu muhârebelerde yaralandım ve Almanlara esîr düşdüm. Almanlar beni Almanyaya götürüp orada hastahâneye yatırdılar. Bu hastahânede çok korkunç şeyler gördüm. İnsanlar bu harbler yüzünden ne kadar perîşân oluyorlardı. Hastahâneye birçok rus esîrleri getirmişlerdi. Bunlar dizanteriden bitkin bir hâle düşmüşlerdi. Almanyada yiyecek vaz’ıyyeti çok kötü idi. Esîrlere, hastalara kâfî yiyecek veremiyorlardı. Ben açlıkdan kıvranıyordum. Sağ kolumdaki ve sağ bacağımdaki yara bir dürlü iyileşmiyordu. Çolak ve kötürüm olmuşdum. Almanlara başvurarak, bu hâlimle artık hiçbir zemân muhârib olarak bir işe yaramıyacağımdan, İsviçredeki esîr mübâdele komisyonu vâsıtası ile beni memleketime göndermelerini ricâ etdim. Almanlar muvâfakat etdiler. Beni İsviçreye yolladılar. İsviçrede beni tekrâr hastahâneye yatırdılar. Kolum, bacağım işe yaramaz hâle gelmişdi. Şimdi ben ne olacakdım? Hayâtımı nasıl kazanacakdım? Bunları düşündükce, sonsuz bir ümmîdsizliğe kapılıyordum. İşte, tâm bu rûh hâleti içinde iken, aklıma Ugandada satın aldığım bir kitâbda okuduğum, Kur’ân-ı kerîmden alınmış ba’zı tesellî edici âyetler geldi. O zemân ben bunları büyük bir alâka ve çok muhabbet ile okumuş, tekrâr okumuş ve hemen hemen ezberlemişdim. Bunları kalbimden geçirmeğe ve her gün birçok def’alar tekrâr etmeğe başladım. O zemân, kalbime bir ferâhlık çöküyor, ümmîd kapıları açılmağa başlıyordu. Hakîkaten de öyle oldu. İsviçreli doktorlar, beni bir kerre dahâ ameliyyât etdiler. Bacağım düzelmeğe başladı. Ben bunu Kur’ân-ı kerîme borçluydum. Yürümeğe başlar başlamaz, ilk işim hemen bir kitâbevine giderek, Savarynin bir Kur’ân-ı kerîm tercemesini satın almak oldu. [Bu kitâb, hâlâ benim en kıymetli bir arkadaşımdır.] Bu sefer Kur’ân-ı kerîm tercemesini başdan aşağı okumağa başladım. Okudukca kalbim ferâhlıyor, rûhum yükseliyor, sanki mu’azzam bir nûr kitlesi derûnuma nüfûz ediyordu. Ayağım temâmiyle düzelmişdi. Fekat sağ kolum hareketsiz kalmışdı. Bunun üzerine Kur’ân-ı kerîmin emr etdiği gibi, Allahü teâlâya tevekkül ederek, sol elimle yazmağı öğrendim. Bu tevekkül sâyesinde, bu iş çok kolay oldu. Sol elimi kullanmağı öğrenince, ilk yapdığım iş, sol elimle Kur’ân-ı kerîmin âyetlerini yazmağa başlamak oldu. Vaktiyle bir islâm kitâbını okurken, oradaki bir hikâye üzerimde büyük bir te’sîr yapmışdı.
- 203 -