Kendime müslimân arkadaşlar buldum. Onlarla islâm dîni üzerinde mubâhaseler, sohbetler yapmağa başladım. O sırada Birinci Cihân Harbi patlak vermişdi. Bana derhal Arabistânda cebheye katılma emri verildi ve gitdim. Burada artık budistler yokdu. Etrâfımı müslimânlar çevirmişdi. Arablar, ilk müslimânlardı. Allahü teâlânın kitâbı olan Kur’ân-ı kerîm, Arabî olarak nâzil olmuşdu. Arablarla olan temâsım, İslâmiyyete olan merâkımı dahâ ziyâde artırdı. Harb bitince, Arabî öğrenmeğe başladım. Bir tarafdan da, islâmiyyet hakkındaki eserleri okumağa devâm ediyordum. İslâmiyyetde beni kendisine cezb eden en büyük husûs, müslimânların bir tek Allaha inanışları oldu. Hâlbuki ben, hıristiyan olarak, tam üç dâne tanrıya inanmak zorundaydım. Bu, bana hiç mantıkî gelmiyordu. Bunu düşündükçe, yavaş yavaş islâmiyyetin çok dahâ doğru bir din olduğunu anladım. Bir tek hâlıka inanan dînin hak din olabileceğini kabûl etmeğe başladım. Nihâyet 1932 ile 1942 arasında, Filistinde, 10 sene vazîfe gördükden sonra, müslimân olmağa karâr verdim. 1942 senesinde resmen müslimân oldum. O zemândan beri, herşeyimle müslimânım.
Arabların (Mukaddes şehr) adını verdikleri Kudüsde, müslimânlığımı resmen i’lân etmişdim. O zemân, İngiliz ordusunda kurmay binbaşı idim. Müslimân olduğumu i’lân edince, başıma bir takım nâ-hoş işler geldi. Hükûmetim müslimân olmaklığımı hoş görmemişdi. Ordudan ayrılmak zorunda kaldım. Bunun üzerine, evvelâ Mısra, sonra Pâkistâna giderek müslimân kardeşlerimle birlikde yaşamağa başladım. İslâmiyyet hakkında yazılar yazdım. Bugün dünyâda 500 milyondan fazla müslimân vardır ve bunlar birbirinin kardeşidir. Müslimân olmak demek, hakîkî ma’bûd olan Allahü teâlâya îmân etmek ve Ona bağlanmak demekdir. Ona bağlanmak için de, Onun büyük Peygamberi Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği şeklde olmak lâzımdır. Şimdi, bana islâmın nûrlu yolunu, hâlis ibâdeti gösteren ve beni Allahıma kavuşduran o basît zan etdiğim, mütevâzi’ kayıkcının hâtırasını hurmet ile yâd ediyorum. Hayâtımda onun gibi, hâlis bir müslimân olmağa çalışıyorum. Böyle yapdıkça, insanın zararlı şeylerden kendini kurtardığını görüyorum.
Müslimânlar arasında şimdi ben de, Elhamdülillâh, bir müslimânım. Her ibâdet edişimde, belki de, Allahü teâlânın rahmetine kavuşmuş olan, mürşidim, eski kayıkcım Şeyh Alî efendiye düâ etmeği, onun mübârek rûhu için fâtiha okumağı da hiç unutmuyorum.