Bugün de, müslimânların elinde İslâm dîninin esâslarını îzâh eden birçok eserler vardır. Bizim için ne büyük bir se’âdetdir ki, bunlardan bir kısmını hâzırlamak şerefine kavuşduk. (Cevâb Veremedi) kitâbımız ile bu, (Herkese Lâzım Olan Îmân) kitâbı çok sâde dille yazılmış, batılıların kendi kitâbları hakkında söyledikleri (tatlı dilli olmak) ta’rîfine uygun hâzırlanmağa çalışılmışdır. Kitâblarımızın hepsi, şarkın ve garbın en büyük âlimlerinin, hıristiyanlık ve İslâmiyyet hakkındaki düşünce ve hükmlerini ihtivâ eden eserlerdir. Bunların bir kısmını Avrupa lisanlarına terceme ederek neşr etdik. Bu kitâbların gerek yurdumuzda ve gerek bütün dünyâda yapdıkları te’sîri görerek iftihâr etmekdeyiz. Dünyânın her tarafından aldığımız takdîr ve teşekkür mektûbları, bunları hâzırlamak için çekdiğimiz meşakkati bize unutdurmakdadır. Aldığımız sayısız mektûbların çoğunda bize (Hakîkî müslimânlığı bu kitâblarınızdan öğrendim) denilmekdedir ki, biz bundan dahâ büyük bir mükâfât düşünemiyoruz. Bu kitâbları okuyan her müslimân, dinler hakkında kendisine bilgi soran herkese îcâb eden cevâbı kolayca verebilir ve karşısındakini bu husûsdaki bilgisine hayrân bırakır.
Hakîkî müslimânlığı öğrendikden sonra, Onun câzibesine kapılmıyacak kimse yokdur. Bu kitâbımızın (Müslimânlık ve Hıristiyanlık) kısmını incelerseniz, birçok hıristiyan ilm adamlarının, mühim mevkı’lerde bulunan hıristiyanların seve seve ve hiç bir te’sîr altında kalmadan, dinlerini değişdirerek, müslimân olduklarını göreceksiniz. Kitâblarımızı okumuş olan bir müslimân, misyonerlerin yukarıdaki yalan propagandalarına ancak güler. Çünki, hıristiyanlığın refâh, servet, bereket, se’âdet getirdiği hakkında söyledikleri sözler, hiçbir zemân doğru değildir. Hıristiyanlığın bir memleketin gelişmesine, ilerlemesine, zengin olmasına hizmet etdiği şöyle dursun, temâmen aksine olarak, bütün bunlara mâni’ olduğu, hıristiyanlığın avrupa devletlerine hâkim olduğu Kurûn-ı vüstâ [Orta çağ]da görülmüşdür. Müte’assıb hıristiyanlar, terakkîye mâni’ olmuşlar, ilm ve fennin bulduğu herşeyi günâh saymışlar, insanların dünyâya ancak çile çekmek için geldiğini ileri sürerek, eski Yunan ve Roma fen adamlarının eserlerini ortadan kaldırmışlar, eski medeniyyet eserlerini yakıp yıkmışlar, dünyâyı karanlığa sokmuşlar, harâbeye çevirmişlerdir. Ancak, İslâmiyyetin zuhûrundan ve dünyâya intişârından sonra, eski medeniyyet eserleri tekrar meydâna çıkarılmış, eski fen bilgileri, müslimânlar tarafından elde edilen yeni buluşlarla zenginleşdirilerek, okutulmağa başlanmış, islâm üniversiteleri kurulmuş, sanayı’, ticâret gelişmiş, insanlar sulh ve refâha kavuşmuşdur.