Bu gibi insanları tekrar doğru yola sokmak gücdür. Fekat imkânsız değildir. Bunlara büyük bir sabr ve sebât [direnme] ile islâm dîninin esâslarını -onların anlayacağı bir tarzda- telkîn etmelidir. Allahü teâlâ, din telkîni için Peygamberine “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” emr vermişdir. Nahl sûresinin 125. ci âyetinde meâlen, (Ey Muhammed! Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şeklde tartış! Doğrusu Rabbin, yolundan sapanları dahâ iyi bilir)buyurulmuşdur. Unutmayın ki bildiğiniz iyi ve doğru şeyleri bilmiyenlere en güzel tarzda öğretmek, üzerinize farzdır, Allahü teâlânın kat’î emridir. Bu vazîfeye, (Emr-i ma’rûf) denir. Bu bir ibâdetdir. İlmin zekâtı, bilmeyenlere ilmi öğretmekle ödenir. Bu, çok hayrlı bir işdir. Dînimiz, âlimin mürekkebini, şehîdin kanından efdal tutmakda, hayrlı iş görmeyi nâfile [fazla] ibâdetden üstün saymakdadır.
Bugün, müslimân memleketleri, ağır sanâyi’de geri kalmışlardır. Hıristiyanlar, bunun sebebini, İslâm dîninin ilerletici değil, uyuşdurucu bir din olmasında göstermekdedirler ve medeniyyetin ancak hıristiyan dîni sâyesinde elde edilebileceğini ileri sürmekdedirler. Bunun ne kadar saçma bir iddi’â olduğunu söylemeğe lüzûm yokdur. (Medeniyyet), büyük şehrlerin ve insanların râhat ve huzûr içinde yaşamaları için lâzım olan san’atların ve adâletin kurulması demekdir. Yalnız ağır sanâyı’, medeniyyet değildir.
Hıristiyan olmıyan Japonların, en ileri Hıristiyan memleketlerini nasıl geçdiğini yukarıda anlatmışdık. Yehûdî olan İsrâîlliler de, içinde çöl piresinden başka canlı bir varlık bulunmıyan yerleri zengin ormanlara ve zirâ’at [tarım] topraklarına çevirmişler. Lût gölünden brom çıkarmayı ve normal hâlde iken sıvı olan bromu, Alman bilginlerinin [olamaz] demelerine rağmen, katı hâle sokmağı ve kolaylıkla yabancı memleketlere satmağı, brom ticâretinde Almanları geçmeği başarmışlardır.
Demek oluyor ki, medeniyyetin hıristiyan dîni ile hiçbir alâkası yokdur. Tâm tersine, medeniyyeti emr eden islâm dînidir. Koyu hıristiyanlığın insanları nasıl karanlığa götürdüğü, müslimânlığın ise, onları nasıl nûra kavuşdurduğu Kurûn-ı vüstâda [Orta çağda] meydâna çıkmışdır.
Hıristiyanlığın en kuvvetli olduğu, Avrupaya hâkim olduğu Orta çağda, Avrupada medeniyyet nâmına ne vardı? O zemân Avrupa, cehâlet, pislik, yokluk, fakîrlik, hastalık ve papazların zulmü altında inim inim inliyordu. O zemân Avrupalılar ne helâ, ne banyo bilmezlerdi.