İslâmiyyet, kâfirlere de, bu hürriyyeti vermişdir. Müslimân, Allahın emrlerine uymalı, günâh işlememelidir. Hükûmetin kanûnlarına karşı gelmemeli, suç işlememelidir. Fitne çıkmasına sebeb olmamalıdır. Müslimânlara ve kâfirlere her yerde iyilik yapmalı, herkesin hakkını gözetmelidir. Hiç kimseye zulm, işkence yapmamalıdır. Müslimânlığın güzel ahlâkını, şerefini, her yerde herkese göstermeli, her milletin islâm dînine sevgili ve saygılı olmasına sebeb olmalıdır].
Dargın olana, üç günden önce gidip barışmak, dahâ iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsâ’ade edilmişdir. Dahâ sonra günâh başlar ve gün geçdikçe artar. Günâhın artması, barışıncaya kadar devâm eder. Hadîs-i şerîfde, (Sana darılana git, barış! Zulm yapanı afv et. Kötülük yapana iyilik et!) buyuruldu. (Esselâmü aleyküm) diyene on sevâb verilir. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah diyene yirmi sevâb verilir. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah ve berekâtüh diyene otuz sevâb verilir. Cevâb vermekde de böyledir. Üç günden fazla dargın duran kimse, şefâ’at olunmazsa, afv olunmazsa, Cehennemde azâb görecekdir. Günâh işleyene, ona nasîhat olmak niyyeti ile hicr eylemek, câizdir, hattâ müstehabdır. Allahü teâlâ için darılmak olur. Hadîs-i şerîfde, (Amellerin, ibâdetlerin en kıymetlisi, hubb-i fillah ve buğd-ı fillahdır) buyuruldu. Hubb-i fillah, Allahü teâlâ için sevmek demekdir. Buğd-ı fillah, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demekdir. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma sordu: Benim için ne yapdın? dedi. Senin için nemâz kıldım, oruc tutdum, zekât verdim, ismini çok zikr eyledim, deyince, Allahü teâlâ, nemâz, sana burhandır. Kötü iş yapmakdan korur. Oruc, kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana râhatlık verir. Zikr, mahşerde karanlıkdan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yapdın? buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca, Yâ Mûsâ! Dostlarımı sevdin mi? Düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdetin, hubb-i fillah ve buğd-ı fillah olduğunu anladı. Günâh işliyeni, kabâhat yapanı uzun zemân hicr eylemek câizdir. Ahmed bin Hanbelin “rahime-hullahü teâlâ” harâmdan geldiği bilinen hediyyeyi kabûl etdikleri için amcasını ve oğullarını hicr eylediği meşhûrdur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Tebük gazâsına gelemiyen üç kişiyi ve zevcelerini hicr eylemişdir.
Allaha tevekkül edenin yâveri Hakdır.
Nâ-şâd gönül, bir gün olur, şâd olacakdır.