Bu özrlerden birisinden dolayı nemâzın fevt edilmesi, günâh olmaz. Fekat, özr bitince, bu nemâzı kazâ etmek hemen farz olur. Özr ile fevt edilen nemâzların kazâlarını, çoluk çocuğunun ihtiyâcını kazanacak kadar, gecikdirmek câiz olur. Özr ile kaçırılan nemâzların kazâlarını, müekked sünnetler yerine kılmak lâzım olmaz. Fıkh kitâblarının (müekked sünnetler yerine kılmamak dahâ iyi olur) demesi, özr ile kılınamıyan nemâzlar içindir. Özrsüz terk edilen farzları, hemen kazâ etmek farzdır. Bunları, sünnet yerine de kılmak lâzımdır. İmâm-ı Rabbânî 123. cü mektûbda buyuruyor ki, (Nâfile ibâdet, bir farzı terk etmeğe sebeb olursa, ibâdet olmaz. Mâ-lâ-ya’nî, zararlı olur.)]
[Büyük âlim, İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, (Câmiye girince, iki rek’at nemâz kılmak sünnetdir. Buna (Tehıyyetül-mescid) denir. Câmiye girince, farz, sünnet, kazâ gibi herhangi bir nemâz kılmak, tehıyyetül-mescid yerine geçer. Bunlara, ayrıca tehıyyetül-mescid diye niyyet etmek lâzım değildir. Hâlbuki, bir vaktin farzı ve sünneti diye iki niyyet edilen bir nemâz böyle değildir. Burada yalnız farz nemâz sahîh olur. Bir mescide girince, herhangi bir nemâz kılarken, ayrıca niyyet etmeden, bunlarla tehıyyetül-mescid nemâzı da kılınmış olur. Fekat, sevâb hâsıl olması için, buna da niyyet edilir. Çünki, niyyet edilmiyen ibâdete sevâb verilmez). Abdülhakîm efendi “rahmetullahi aleyh” buyurdu ki, (Sünnet nemâz demek, farzdan başka kılınan nemâz demekdir. Farzdan evvel veyâ sonra olan sünnet yerine kazâ kılan, bu kazâ nemâzı ile, sünnet nemâzın ta’rîfine uyduğu için, sünneti de kılmış olmakdadır.) Görülüyor ki, sünnet yerine kazâ kılınca, sünnet terk edilmiş olmuyor. Hem kazâ, hem de sünnet niyyet edilince, sünnetin sevâbı da hâsıl olmakdadır.]
Kazâları, yukarıda bildirilen şeklde ödemeğe niyyet eden ve başlıyan kimse, ağır hasta olursa, öldükden sonra nemâz keffâreti yapılması için (vasıyyet) etmesi, Velîsinin de bu vasıyyeti yerine getirmesi lâzımdır. Velî, vasıyyet olunan kimse veyâ vârislerden birisi demekdir. Nemâz kılarken, vâciblerinden biri terk edilmiş veyâ mekrûh işlenmiş ise, vaktinin içinde i’âde edilmesi vâcib olur. Nâfile nemâzı dahî kılarken, fâsid olursa, ya’nî bozulacak bir şey olursa, i’âde etmesi vâcib olur. Zekâtı, sadaka-i fıtrı, nezri ve kurbanı da, her zemân kazâ etmek lâzım olur. Sonradan fakîr olanın, (Hîle-i şer’ıyye) denilen kolaylıkla, bunları kazâ etmeleri lâzımdır. Fakîr olmazlarsa, hîle-i şer’ıyye yapmaları mekrûh olur.
Allahü teâlâ ile kul arasında olan, ya’nî kul hakkı bulunmıyan günâhların afv olması için, gizlice tevbe etmek kâfîdir.