Bu rivâyetlerin ikisi de câizdir.
Sonra melek-ül-mevt, o canı alıp, gökleri seyr etdirip, Cennete götürürler. Orada, yeşil zebercedden bir sahrâ vardır. Ma’sûm oraya geldikde, (Beni buraya neden getirdiniz) der. Melekler: (Yâ ma’sûm! Kıyâmet yeri vardır. Çok sıcakdır. İşbu sahrâda, yetmişbin rahmet pınarı vardır. Hazret-i Resûl-i ekremin “aleyhisselâm” havzının başında durup, nûrdan bardakları görünüz! Atanız ve ananız kıyâmet yerine geldiklerinde, bu bardakları su ile doldurup, onlara verirsiniz ve onları tutup salıvermeyesiniz ki, Cehennem yoluna gitmeyeler ve azâb ve ikâb görmeyeler. Zîrâ, sizin düânız, Hak teâlâ katında makbûldür. Ve Cum’a geceleri, yer yüzüne inesiniz. O vakt Allahü teâlânın selâmını, ümmet-i Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” üzerine ulaşdırasınız. Ve onların üzerine nûr veresiniz ve onların şükrleri berâtini Hak teâlâya götüresiniz) diye tenbîh ederler.
Ma’sûmların canlarına, bu makamları seyr etdirip, tezce yine getirip meyyitin başının ucuna koyarlar. Tâ nemâzı kılınıp, kabre girip, soru ve hisâbı oluncaya kadar, o can, kabr üzere durur. Eğer, babası ve anası tevbesiz ölürlerse, kıyâmetde oğlu ile onların arasında bir perde ola. O ma’sûm onları arayıp bulmaya, birbirlerine hasret kalalar. İşte mü’minlerin bâliğ olmayan çocuklarının hâli böylecedir.
MÜSLİMÂN KADINLARIN ÖLÜMÜNE DÂİR
Şimdi, o avret ki, lohusa veyâ hâmile veyâ tâûn yâhud iç ağrısından veyâ bunlardan hiç birisi olmasa, ancak yabancı erkeklere açık saçık görünmese ve kendisinden zevci hoşnud olsa, o hâtuna, ölürken Cennet melekleri gelip, karşısında, saf saf dururlar ve ona izzet ve ikrâm ile selâm verirler ve (Allahü teâlânın sevgili, şehîd câriyesi gel çık, ne eylersin dünyâ serâyında? Senden Allahü teâlâ râzı oldu ve senin bu hastalığını behâne edip, günâhını bağışladı, sana Cennet ihsân etdi, gel emânetini teslîm et!) derler. O hâtun, bu mertebeyi görüp, rûhunu vermek istedikde, etrâfına bakıp (Benim ile dostluk edenleri, yargılayıp rahmet etsin, sonra teslîm edeyim) dedikde, melekler dahî, ricâsını cenâb-ı Hakka arz edeler. Bunun üzerine, hitâb-ı izzet gelip, (İzzetim hakkı için, kulumun cümle düâsını müstecâb kıldım) buyurulur. Melekler dahî, muştuluk eyleyeler. Sonra, melek-ül-mevt, yüzyirmi rahmet melekleriyle geleler.