Hüsniyye diyormuş ki, (beş yaşından yirmi yaşına kadar, imâm-ı Ca’fer Sâdıkın “aleyhisselâm” evinde idim. Bu bilgileri hep ondan öğrendim). Küfrüne, yalanlarına herkesi inandırmak için, o büyük imâma da iftirâ ediyor. Hâlbuki, imâm-ı Ca’fer Sâdıkın “radıyallahü anh” kazâ kader hakkındaki sözü (Mektûbât)ın 1. cild, 289.cu mektûbunda uzun yazılıdır. İrâde ile rızâyı birleşdirmek için, hâkimin hükmünden râzı olmaması muhâldir demesi de, bozuk bir düşüncedir. Çünki, hâkimin, doğru olan hükmlerinden râzı olmaması, elbette muhâldir. Allahü teâlânın da, itâ’at etmekden, sevâb işlemekden, hayrdan râzı olmaması muhâldir. Çünki, râzı olacağını bildiriyor. Fekat, hâkim, zor ile veyâ hatâ ile verdiği hükmünden hatâsını anlayınca nasıl râzı olabilir? İrâde etmiş, hükm etmiş ise de, râzı olamaz. (Sirâciyye fetvâları)sâhibi Sirâcüddîn Alî bin Osmân Ûşî, (Emâlî) adındaki çok kıymetli kasîdesinin üçüncü beytinde, (Allahü teâlânın hayât sıfatı vardır [ya’nî diridir]. Herşeyi, her işi irâde, ezelde takdîr eder) diyor. Bu kasîdeyi, birçok âlim şerh etmişdir. Seyyid Ahmed Âsım efendi türkçeye terceme ve şerh ederken diyor ki, (Kader, Allahü teâlânın ilerde olacak herşeyi ezelde bilmesidir. Kazâ, bu bildiklerini Levh-il mahfûzda göstermesidir). Keşşâf şârihi [Tayyıbî] (Ba’zılarına göre, kader, genel emrdir. Kazâ bunların birer birer meydâna gelmesidir. Meselâ [her canlı ölecekdir] kaderdir. Her canlının ölmesi kazâdır) dedi. (Tavâli’)kitâbını şerh eden Şemseddîn Mahmûd bin Abdürrahmân İsfehânî buyuruyor ki, (Kader, her şeyin Levh-il mahfûzda toplu, kısaca varlığıdır. Kazâ da, bunların, şartlarının ve kendilerinin birer birer, zemânlarında yaratılmasıdır). Kader, bir anbar buğdaya benzer. Kazâ, ölçü ölçü alıp sarf etmekdir. Kader ve kazâ kelimeleri, birbirinin yerine kullanılmakdadır. Kader: (Ahmed kendi arzûsu ve kudreti ile müslimân olur. Kirkor, kendi isteği, beğenmesi ile küfrü tercîh eder şeklindedir. Bunu gösteren âyet-i kerîmeler çokdur). Kazâ kader üzerinde (Tam İlmihâl) kitâbında geniş bilgi vardır. Bunu iyi okuyunca, Hüsniyye kitâbını hâzırlıyan yehûdînin, bir canbaz gibi, bir gözbağlayıcı gibi yapdığı bozuk isbâtlar kolayca anlaşılır. Tefsîr bilenler, bu kitâbın âyet-i kerîmelere, ilme, akla uymıyan ma’nâlar verdiğini hemen anlar ise de, tefsîrden ve yirmi ana ilmden haberi olmıyan câhiller, (mağlûb etdi, mahcûb etdi, rezîl etdi, cevâb veremediler, âciz kaldılar) gibi ilâvelere aldanarak inanır. Onun için, böyle, yalan, bozuk kitâbları, mecmû’a ve gazeteleri hiç okumamalıdır. Bunları okumamak, kendini kâfir olmakdan kurtarmak demekdir.
7 — Bir yerinde (Vaktiyle şeyh Behlûl [Behlûl Dânâ] demişdi ki: Ey Ebû Hanîfe! Sen insanda ihtiyâr olmadığını söyliyorsun. Eşekler senden dahâ akllı ve fazîletlidir.