415

Resûlullah düşünürken, Cebrâîl gelip, Yâ Resûlallah! Ebû Bekri bırakma! Kâfirler gelip, Ebû Bekri tutarak, senin ardınca gelip, seni bulur, öldürürler
dedi. Hazret-i Resûl nâçar kalıp, Ebû Bekri mağaraya götürdü. Çünki, hazret-i Resûlün kâfirlerden ve Ebû Bekrden emniyyeti yok idi. Hak teâlâ, Ebû Bekrin ve Eshâbın nifâk yapacağını haber vermiş, Ebû Bekrden vukû’a gelecek şeyleri bildirmişdir ve (Kalblerinde olmıyanları söyliyorlar) buyurmuşdur. Bunların nifâklarını bildiren âyetler çokdur. Resûlullah, enîs ve celîse muhtâc değildi. (Görmediğin askerler ile Allah seni kuvvetlendirdi) âyeti, bunu gösteriyor. Ebû Bekr hiçbir gazâda bulunmamış, firâr etmişdir. Mü’minin kâfire, kâfirin mü’mine sâhib [arkadaş] olduğunu gösteren âyetler çokdur. Arabcada, eşeğin insana sâhib olduğunu söylemek çok olmuşdur. O hâlde, Ebû Bekre sâhib denilmesi bir meziyyet olamaz. Mağarada Resûlullah için korkdu ise, bu korkusu ibâdet olur. Ona korkma demek, ibâdetden men’etmek olur. Resûlullah bir kimseyi ibâdetden men’etmez. Korkusu günâhdan ise ve Allahü teâlânın Peygamberine inanmamış olduğundan ise, sâhiblikden ona ne fâide olur? Korkma demek, ona fâide vermez. Resûlullah, elbette günâhı men’eder. Resûl ona, düşmanlardan mahfûz kalacağım demişdi. Buna i’timâd etmedi. Bağırıp çağırmakdan maksadı, kâfirlere haber vermek idi denilse yerinde olur. Îmânı olsaydı, Allahü teâlâ onu da, yılan sokmasından korurdu. Allah bizimle berâberdir demek de ona kıymet vermez. (Üç kimse gizli konuşsa, onların dördüncüsü Allahü teâlâdır) buyuruldu ki, gizli konuşan kâfirler de kıymetli olmak lâzım gelir. Ebû Bekrin rüsvâlığını ve îmândan mahrûm olduğunu, bu âyet-i şerîfe açıkca gösteriyor. Âyet-i kerîmede, ona sekîne, râhatlık verdim diyor. Onlara verdim demiyor. Bu da îmânı olmadığını gösteriyor. Böyle fâsıkları, fâcirleri, belki kâfirlerden dahâ kötü olanları efdal deyip, hânedân- ı nübüvvetin ma’sûmları üzerine tercîh gösteriyor ki, Resûlullahdan sonra hicret edenlere, Muhâcir denir. Berâber veyâ önce gidenler, muhâcir olmaz) yazıyor.

Hâlbuki mağarada berâber bulunduğunu bildiren, Tevbe sûresinin kırkıncı âyet-i kerîmesi, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın “radıyallahü anh” fazîletini, şerefini göstermekdedir. Çünki, o gece, Cebrâîl aleyhisselâm gelip, (Bu gece, kâfirler seni öldürmeğe karâr verdi. Bu gece, Alîyi “radıyallahü anh” yatağına yatır ve Ebû Bekr-i Sıddîk ile, Medîne-i münevvereye hicret et!) dedi. O gece, hazret-i Alînin “radıyallahü anh” yaşı küçük idi demesi de yanlışdır. Yirmiüç yaşında idi. Alî “radıyallahü anh”, bin cânım da olsa, senin yoluna fedâdır diyerek yatağa girdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Safer ayının yirmiyedinci perşembe gecesi kapıdan çıkıp, Yasîn sûresinin başından oniki âyet-i kerîme okuyup, sokakda dizilmiş olan kâfirlerin üstüne üfledi.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.