Hızla geçip, bir yere gitdi. Öğle vakti hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın evine teşrîf eyledi. Ebû Bekre haber verdiler. Kapıda, ay doğmuş gibi Resûlullahın cemâlini görünce, (Ne emriniz var yâ Resûlallah! İçeri buyurup emredin) dedi. İçeri teşrîf edip, (Bu gece Medîneye hicret etmeğe emr aldım) buyurdu. Ebû Bekr, (Berâber olup, hizmetinizde bulunmakla şereflensem) dedi. (Sen de berâbersin) buyurunca, hazret-i Ebû Bekr sevindi. (Bana hicret için bir deve lâzım) buyurunca, hazret-i Ebû Bekr, (Bütün malım, canım, evlâdlarım sana fedâ olsun. İki devem var. Hangisini istersen sana hediyyem olsun) dedi. (Her zemân hediyyeni kabûl etdim ve edeceğim. Fekat bu gece hicret etmek ibâdetini kendi malımla yapmak isterim. Bir deveni bana sat!) diye emr buyurdu. Parasını verdi. Emr edip, kılavuz olarak, Abdüllah bin Ureykıt isminde birini Ebû Bekr çağırdı. Para ile kılavuz tutup, iki deveyi ona teslîm etdi. Üç gün sonra, develeri Sevr dağındaki mağaraya getir, dedi. Ebû Bekrin oğlu Abdüllaha tenbîh edip, (Her gece mağaraya gelip, Mekkede dolaşan haberleri bize ulaşdır) buyurdu. Ebû Bekr-i Sıddîkin kızı Esmâ, üç günlük yemek hâzırladı. Paketi bağlıyacak ip bulamayınca, kuşağını çözüp ikiye yarıp, paketi bağladı. O günden beri, Esmânın ismi (iki kuşaklı Esmâ) kaldı. Ebû Bekr-i Sıddîk kapıyı açıp, çıkacakları zemân, (Kapıyı kapa. Arka pencereden çıkacağız) buyurdu. Ayak izleri belli olmasın diye pencereden atladılar. Mağara önüne gelince, Ebû Bekr, (Durun yâ Resûlallah! Önce ben girip bakayım. Zararlı birşey varsa, mubârek vücûdunüze birşey olmasın) deyip, içeri girdi. Mağaranın içini temizledi. Gömleğini çıkarıp, parçalıyarak delikleri kapadı. (İçeri buyurun yâ Resûlallah!) dedi. İnsanların efendisi, Allahü teâlânın sevgilisi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, karanlık mağaraya teşrîf buyurdu. Ebû Bekr-i Sıddîk, sonraları demişdi ki, (Mağaraya gelince bakdım, mubârek ayakları kanamışdı. Ağladım. Nâzik ayaklarının yalın ayak [çıplak] yürümeğe alışık olmadığını buradan anladım).
[Mağarada üç gece kalıp, pazartesi gecesi çıkdılar. Efrencî Eylül ayının yirminci ve Rebî’ul-evvelin sekizinci pazartesi günü Medînede Kubâ köyüne geldiler. O gün, müslimânların (Hicrî şemsî sene)başlangıcı oldu. 623. cü mîlâdî sene başı, hicrî şemsî ve kamerî birinci seneleri içinde oldu.]
Görülüyor ki, Ebû Bekr-i Sıddîkı “radıyallahü anh” lekelemek için, hicreti yanlış anlatmakda, okuyanları ağlatıp, aldatmak için Alî “radıyallahü anh” küçük çocuk iken yatağa girdi demekdedir.