Allahü teâlânın, kullarla berâber olması, sıfatlarının berâber olması demekdir. Kahr, gadab sıfatının berâber olması, felâket ve rüsvâlık olduğu gibi, rahmet, nusret, muhabbet sıfatlarının berâber olması da kıymet ve se’âdet olur. Resûlullah, (Allah bizimle berâberdir) buyurarak, kendi zât-ı risâletpenâhîsine mahsûs olan berâberliğe, hazret-i Ebû Bekri de katıyor. Böylece, kendine tecellî eden, muhabbet, merhamet, ihsân ve ikrâmlara, hazret-i Ebû Bekrin de ortak olduğunu müjdeliyor. Ne büyük se’âdet! Fazîlet böyle olur! Âyet-i kerîmelerle, hadîs-i şerîflerle bildirilen fazîletden, meziyyetden üstün bir şeref olabilir mi? Düşman düzmelerine inanıp, güneşin nûru inkâr olunabilir mi? Buna ancak, ahmaklar, körler inanır.
Allahü teâlânın gizli konuşanlarla berâber bulunması, ilm sıfatının berâber olmasıdır. Ya’nî onların sırlarını bilir demekdir. Bu âyet-i kerîme, beğenmek veyâ kötülemek olmayıp, ilm sıfatını haber vermekdedir.
(Sonra, Allahü teâlâ, ona sekîne indirdi) meâlindeki âyet-i kerîmeye de yanlış ma’nâ veriyor. Sekîne, Resûlullaha indi diyor. Sekîne, ya’nî râhatlık, nerede yoksa oraya iner. Onun yazısından, Resûlullahda “sallallahü aleyhi ve sellem” önceden sekîne bulunmamış olduğu, korkduğu anlaşılır. Hâlbuki, Allahü teâlâ, önceden, seni kâfirlerden muhâfaza edeceğim dediğini yazmışdı. Demek ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Allahü teâlânın bu va’dine güvenmeyip korkdu mu? Sonra, kendisine sekîne indirildi demek, Allahın Peygamberine ne büyük hakâret ve kötülemek olur. Ebû Bekr-i Sıddîkı kötülemek isterken, Resûlullahı kötüliyerek küfre sürüklendiğinden haberi olmuyor. Belki de, Resûlullahı da kötülemek, böylece islâmiyyeti yıkmak istemekdedir. Bütün tefsîrler, sekînenin Ebû Bekr-i Sıddîka indiğini bildiriyor. Çünki, Resûlullahın sekînesi zâten vardı. Ebû Bekr-i Sıddîk ise, Resûlullaha olan aşırı sevgisinden dolayı sekînesini gayb etmişdi. Nitekim, Huneyn gazâsında, Eshâb-ı kirâmın çoğu dağılıp, yalnız Abbâs, Ebû Bekr ve birkaç kahraman “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ölmeği göze alıp, geri dönmedi. O zemân, Resûlullahın da “sallallahü aleyhi ve sellem” Allahın dîninin yok olacağı üzüntüsü ile, sekînesini gayb etdiği, âyet-i kerîmeden anlaşılıyor. Nitekim, Tevbe sûresinin yirmiyedinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Huneyn günü, Allahü teâlâ, Resûlüne ve mü’minlere sekîne indirdi)buyuruldu.
(Allahü teâlâya ve Resûlüne hicret edenler) meâlindeki âyet-i kerîme, Resûl “aleyhisselâm” Medîneye gitdikden sonra, Ona gelen demek değildir. Allah için ve Onun Resûlünün emri ile şehrini terk eden demekdir. Hadîs-i şerîfler, âyet-i kerîmeyi böyle tefsîr etmekdedir.