Mısrdaki büyük âlimlerden Ahmed bin Muhammed Şihâbüddîn Kastalânî “rahime-hullahü teâlâ”(Mevâhib-i ledünniyye) kitâbı tercemesi, birinci cild, dörtyüz doksanbirinci sahîfede diyor ki (Doğru oldukları, bütün islâm âlimlerince tasdîk edilmiş olan altı hadîs kitâbına (Kütüb-i sitte) denir. Bunlardan birini yazan Ahmed bin Alî Nesâînin bildirdiği hadîs-i şerîfde (Biz Peygamberler mîrâs bırakmayız)buyuruldu. (Süleymân, Dâvüda vâris oldu) ve (Yâ Rabbî! Bana vâris olacak evlâd ver) âyet-i kerîmelerinde bildirilen vârislik, mal ve mülk vârisliği değildir. İlm ve nübüvvet mîrâsıdır). Yukarıdaki hadîs-i şerîfi, imâm-ı Abdürra’ûf Menâvî de yazıyor ve imâm-ı Ahmedin (Müsned) kitâbından aldım diyor.
Hadîs âlimi Abdülhak-ı Dehlevî “rahime-hullahü teâlâ” fârisî dil ile yazdığı iki cild (Medâricün nübüvve)kitâbı ikinci cild, beşyüzyetmişikinci sahîfede buyuruyor ki:
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” (Biz Peygamberler mîrâs almayız ve mîrâs bırakmayız. Bırakdığımız şeyler sadaka verilir) buyurdu. Kendisi vefât edince ev eşyâsı ve silâhları ve hayvanları ve Fedek denilen hurma bağçesi kalmışdı. Bu hurmaları âilesine ve fakîrlere ve yolculara verirdi. Vefât edince, kızı Fâtıma “radıyallahü anhâ”, halîfe Ebû Bekrden mîrâs istedi. Halîfe, hadîs-i şerîfi okuyarak, mîrâs vermedi. Fâtıma, halîfeye: (Sen ölürsen, malın kime mîrâs kalır?) dedi. (Âileme ve çocuklarıma kalır) deyince, Fâtıma, (O hâlde ben niçin babamın mîrâsını almıyorum?) dedi. Ebû Bekr-i Sıddîk dedi ki, (Ben, baban olan Resûlullahdan işitdim ki (Biz mîrâs bırakmayız!) buyurdu. Fekat ben, Onun halîfesiyim. Onun verdiği kimselere, ben de, aynı şeyleri vereceğim ve Onun bırakdığı malları, Onun verdiği yerlere aynen dağıtacağım) dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” birçok kimselere, mal vereceğini va’d etmişdi. Vefâtından sonra, gelip, bu malları istediler. Halîfe hepsine verdi. Ebû Bekr, mîrâsı yalnız Fâtımadan men’etmedi. Âişe de, “radıyallahü anhüm” gelip, mîrâs istedi. Ona da vermedi. Başka zevceler de istedi. Hiçbirisine vermedi. Peygamberler mîrâs bırakmaz hadîs-i şerîfini söyledi. Halîfe, bu hadîs-i şerîfi söyleyince, Eshâb-ı kirâmın hepsi, biz de işitmişdik, dedi, bir kişi bile i’tirâz etmedi. Halîfe kimseye mîrâs vermedi ve Muhammed aleyhisselâmın akrabâsına evvelce verilen herşeyi aynen verdi ve Resûlullahın yapdığını değişdirmem dedi ve Resûlullahın akrabâsını, kendi akrabâmdan dahâ çok seviyorum diye yemîn etdi. Fâtımanın mîrâs yüzünden, Ebû Bekre darıldığını ve ölünciye kadar sevmediğini söyliyenlere şaşılır. Eshâb-ı kirâmın sözbirliği ile bildirdiği hadîs-i şerîfi, Fâtımanın kabûl etmiyeceği düşünülebilir mi? İnsanlık îcâbı kırıldı denilse de, ölünciye kadar dargın kaldı denilebilir mi?