Ehl-i sünnet demek, Ehl-i beytin yolu demekdir. O kimseler ne kadar yanlış hayâle saplanmışlar? Muhammed aleyhisselâmı sevenler, onun evlâdlarını sevmez mi? Hattâ, Ehl-i sünnetin imâmı, Muhammed bin İdrîs Şâfi’înin, Ehl-i beyte olan aşırı sevgisi dillerde dolaşdığı için, bu büyük imâma şî’î diyenler oldu. Bu yüzden kendisini habs etdiler. Bunun için, kendisi bir şi’r yazmışdır ki, bir beytinin ma’nâsı (Şî’îlik, Muhammed aleyhisselâmın evlâdını sevmek ise, bütün ins ve cin şâhid olsun, ben şî’îyim. Çünki, Ehl-i beyt-i nebevîyi çok seviyorum).
Ehl-i beyti sevmek elbet çok iyidir. Fekat, Ehl-i beyti sevmek için, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” bir kısmına düşman olmak lâzımdır demek, çok fenâdır. Böyle söyliyenlerin Cehenneme gidecekleri, hadîs-i şerîfde bildirilmişdir.
(Ehl-i sünnet) demek, Ehl-i beyti ve Eshâb-ı kirâmın hepsini “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” seven, hepsinin izinde giden müslimânlar demekdir. Çünki, Ehl-i beytin ve Eshâb-ı kirâmın yolu, aynı bir yoldur ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” gösterdiği tek yoldur. Ba’zı kimseler, islâmiyyeti içerden yıkmak için düşmanlar tarafından uydurulmuş, bozuk yolda gidiyor. Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” çoğuna düşmanlık ediyorlar. Yurdumuzdaki müslimânları aldatabilmek için, biz Ehl-i beytin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” âşıklarıyız. Bizim yolumuz, Ehl-i beytin yoludur diyorlar. Böylece, kendi küfr ve zındıklıklarını, o din büyüklerine, Ehl-i sünnetin göz bebeklerine bulaşdırıyorlar. Allahü teâlâ, bunları doğru yola getirsin! Bütün müslimânları, bu felâket yoluna sapmakdan muhâfaza buyursun! Âmîn.
KERBELÂ VAK’ASI
Kerbelâ vak’asını târîhler başka başka yazmakdadırlar. Hele ba’zı kitâblar acıklı hikâyeler uydurarak, okuyanları şaşırtıyorlar. İnançlarını, düşüncelerini karışdırıyorlar. Yalan, uydurma yazıları ile okuyucularını kendilerinin bozuk i’tikâdına sürüklemeğe çalışıyorlar. Bunun için, Kerbelâ vak’ası hakkında her zemân herkesin düşüncesi başka başka olmuş, herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanmışdır. Hindistânın büyük târîh âlimi Muhammed Abdüşşekûr Mirzâpûrî “rahime-hullahü teâlâ”, bu konuyu senelerce incelemiş, işin doğrusunu meydâna çıkararak (Şehâdet-i Hüseyn) isminde müstakil bir kitâb yazmışdır. Pâkistânda, Karaşide medrese-i islâmiyye talebesinden Gulâm Haydar Fârûkî “rahime-hullahü teâlâ”, bu kitâbı urdu dilinden fârisî diline terceme ederek, (Refâkat-i Hüseyn) adını vermiş, kitâb 1395 (m. 1975) senesinde Karaşide basılmışdır. Kitâbın önsözünde diyor ki: