Yûsüf bin Abdülberrin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Alîyi seven, beni sevmiş olur. Alîye düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur. Alîyi inciten, beni incitmiş olur. Beni inciten, Allahü teâlâyı incitmiş olur) buyuruldu.
[Ba’zıları, bu hadîs-i şerîfe dayanarak, hazret-i Alî ile harb edenlere kâfir diyorlar. Hâlbuki, harb edenler birbirine düşman değil idi. Bedenleri inciniyor ise de, kalbleri birbirine kızgın değil idi. Muhârebe yapılırken, hazret-i Alî “radıyallahü anh”, karşıdakilere (Kardeşlerimiz) buyurmuşdu. Hazret-i Mu’âviye de “radıyallahü anh” hazret-i Alî için (Benim efendim) diye yazmışdı. Kısas-ı enbiyâ kitâbının İstanbulda 1331 baskısı yedinci cüz’, 149. cu sahîfesinde diyor ki: Hazret-i Hasenin hilâfeti teslîm etmesi ve Sa’d bin Ebî Vakkâs gibi Eshâbın büyüklerinin kabûl etmesi ile, hazret-i Mu’âviyenin hükûmeti meşrû’ olmuşdur. Hazret-i Mu’âviye, Eshâb-ı kirâmdan olduğu hâlde, hükûmeti zor kullanarak ele geçirmişdi. Lâkin, zemân bunu îcâb ediyordu. İnsanlar halîfenin emrine uymuyorlardı. Güç, kuvvet de lâzım geliyordu. Bunun için saltanat devri geldi. Bu işe, Mu’âviye “radıyallahü anh” haklı ve lâyık idi. Görülüyor ki, bunların dayandığı Kısas-ı Enbiyâ kitâbı da hazret-i Mu’âviyenin Eshâb-ı kirâmdan olduğunu yazmakda ve kendisine “radıyallahü anh” demekdedir. Yüzellibirinci sahîfesinde diyor ki: Ümmetin işlerini yürütmek için artık, kuvvet, zor kullanmak lâzım geliyordu. Bunu yapmak için de, hazret-i Mu’âviye uygun görülmüş idi. İslâmiyyet önceleri halîfenin emri ile yürütülürken, sonra saltanat kuvveti lâzım oldu. Maksad ise, islâmiyyetin icrâsı olduğundan, o zemân mevcûd olan Eshâb-ı kirâmın hepsi, Mu’âviyeye bî’at eyledi “rıdvânullahi aleyhim ecma’în”. Yüzelliyedinci sahîfesinde diyor ki: Hazret-i Mu’âviye, Eshâb-ı kirâmdan idi ve Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” iltifâtına nâil olmuşdu. Kureyşin büyüklerinden idi. İslâmiyyeti kuvvet zoru ile yürütdüğünden, kendisine (Halîfe-i Resûlullah) denildi].
Tirmüzî ve Hâkimin “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, dört kişiyi sevdiğini bana bildirdi. Bu dördünü sevmeği bana emr etdi. Bunlar, Alî, Ebû Zer, Mikdâd ve Selmândır) buyuruldu.
Taberânî ve Hâkimin ve Abdüllah ibni Mes’ûdün bildirdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Alîye bakmak ibâdetdir) buyurdu. Buhârî ve Müslimdeki Berâ’ hazretlerinin bildirdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Haseni omuzuna alarak buyurdu ki: (Yâ Rabbî! Ben bunu seviyorum. Sen de sev!)