İnsana işte bu melekden dahâ çok sevgili ve ferahlandırıcı bir şey yokdur. (Yâ Rabbî, bize rahmetini ihsân eyle. İhsân sâhibi ancak sensin) meâl-i şerîfindeki, Âl-i İmrân sûresi sekizinci âyet-i kerîmesi, bu hâli haber vermekdedir.
Ba’zı kimseler vardır ki, ayakda nemâz kılarken vefât eder. Ba’zısı uykuda iken, ba’zısı, bir şeyle meşgûl iken, ba’zısı da, çalgı ve oyunlara dalmış iken, kimisi de, serhoş iken, ansızın vefât eder. Ba’zı kimselere, rûhu çıkarken kendinden evvel geçen tanıdıkları gösterilir. Bunun için, etrâfında olan kimselere bakar. Bu zemânda, o kimse için horuldamak olur ki, insandan başka herşey onu işitir. İnsan işitmiş olsa, elbette helâk olur, korkudan ölürdü.
Ölünün his duygularından en son gayb edeceği şey işitmesidir. Zîrâ rûh kalbden ayrıldığı vakt yalnız görmesi bozulur. Fekat işitmek, rûh kabz oluncaya kadar gayb olmaz. Bunun için Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” efendimiz, (Ölüm hastalığında olanlara şehâdeteyn-i kelimeteyn ki, “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah”dır. Bu kelimeyi telkin ediniz!) buyurmuşdur. Ölüm hâlinde olanın yanında çok söz söylemekden de nehy buyurmuşdur. Çünki o zemân, insan şiddetli sıkıntı içindedir.
Eğer ölünün ağzından tükrüğü akmış, dudağı sarkmış, yüzü kararmış, gözü dönmüş ise, bilmiş ol ki, o şakîdir. Âhıretdeki şekâvetini görmüşdür.
Eğer görür isen ki, ağzı açık, sanki gülüyor, yüzü gülümsiyor, gözü dahî kırpık gibidir. Bilmiş ol ki, o kimse âhıretde kavuşacağı sürûr ile tebşir (müjde) olunmuşdur.
Melekler, bu rûhu Cennet ipeklerinden bir ipeğe sararlar. O sa’îd olan kimsenin rûhu, bal arısı kadar insan şeklindedir. Aklından ve ilminden hiçbirşey gayb etmemişdir. Dünyâda ne yapmış ise, hepsini bilir. O melekler, bu rûhla berâber semâya doğru uçarak yükselirler. Bu yükselmeyi ba’zı ölü bilir, ba’zı ölü ise bilmez. Böylece, önceki geçmiş Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ümmetlerini ve yeni ölmüş olanları, bir yere yayılmış olan çekirgeler gibi görerek geçerler ve birinci kat semâ olan dünyâ semâsına varırlar.
Bu meleklerin başında olan Cebrâîl “aleyhisselâm”, dünyâ semâsına çıkar. Kimsin diye sorulur. Ben Cebrâîlim, yanımdaki de filândır, diyerek o kimsenin güzel ve sevdiği ismleri ile haber verir. Dünyâ semâsının bekçileri olan melekler, (Bu ne iyi bir kimsedir ki, i’tikâdı, inancı güzel idi. Ve hiç şübhesi yokdu) derler.
Bundan sonra ikinci kat semâya çıkarlar. Kimsin denir. Cebrâîl “aleyhisselâm” birinci kat semâdaki meleklere söylediği sözünü tekrâr eder. İkinci kat semâdaki melekler, o sâlih rûha, (Hoş safâ geldi.