Âlimleri, Velîleri ta’zîm etmek, bunlara saygı göstermek, çeşidli şeklde olur. Bunlardan biri, kendilerine tahtadan tabut yapmak ve mezârları üzerine kubbe yapmakdır. Sarıklarının büyük olması, elbiselerinin geniş ve temiz olması da bunları ta’zîm etmek içindir. (Câmi’ul-Fetâvâ)da Âlimlerin, Velîlerin, Seyyidlerin mezârları üzerine binâ, türbe yapmanın mekrûh olmadığı yazılıdır. Evliyânın kabrlerine nefret edilmemek, saygı göstermek için sanduka, örtü ve sarık koymak, bunları kabr sâhiblerini hakâretden korumak, ta’zîm ve saygıya sebeb olmak niyyeti ile yapmak, bize göre câizdir. Selef-i sâlihîn “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” zemânında bunlar yapılmazdı. Fekat, o zemân herkes kabrlere hurmet ederdi. Fıkh kitâblarında vedâ’ tavâfından sonra, geri geri giderek, Mescid-il-harâmdan çıkmalıdır. Böyle çıkmakla, Kâ’beye ta’zîm edilmiş olur yazılıdır. Selef-i sâlihîn, geri geri çıkmazdı. Fekat onlar, Kâ’beyi ta’zîm etmekde kusûr yapmazlardı. Kâ’beye örtü koymak eskiden yokdu. Buna sonradan fetvâ verildi, meşrû’ oldu. Kabrler üzerini örtmek de, bunun gibi meşrû’ olmakdadır. Hadîs-i şerîfde, (Bir kimse güzel, ya’nî islâmiyyete uygun çığır açarsa, bu yolda bulunanların her birine verilen sevâb gibi, buna da verilir) buyuruldu.
(Câmi’ul-Fetâvâ)da diyor ki: (Kabr üzerine el koymanın sünnet veyâ müstehab olduğunu bildiren bir haber görmedik. Câiz olmadığını da söyleyemeyiz). Bunların harâm olduğunu söyleyenlerin hiçbir delîli, vesîkası yokdur. Bunlara harâm diyebilmek için, (Edille-i erbe’a)nın birinden, ya’nî (Kur’ân-ı kerîm)den veyâ (Hadîs-i şerîf)den veyâ (İcmâ’ı Ümmet)den yâhud (Kıyâs-ı Fükahâ)dan birinden bir delîl göstermek lâzımdır. Müctehid olmıyanların yapdıkları kıyâsların, delîllerin hiç kıymeti yokdur. Ba’zı câhiller, Evliyânın kabrlerine hurmet edilirse, onlardan bereket ve yardım istenirse, bunların dilediklerini yapacaklarını, Allahü teâlâ gibi te’sîr edeceklerini zan edenler olur. Böylece, kâfir olurlar, müşrik olurlar. Bunun için mâni’ oluyoruz ve kabrlerini, türbelerini yıkıyoruz. Onlara böylece hakâret edince, herkes bunların birşey yapamadıklarını, kendilerini hakâretden kurtaramadıklarını anlıyarak, kâfir olmakdan, müşrik olmakdan kurtulurlar diyorlar. Sapıkların bu sözleri küfrdür. Fir’avnın sözüne benzemekdedir. Mü’min sûresinin yirmialtıncı âyetinde meâlen, (Bırakınız Mûsâyı öldüreyim. O, Rabbine yalvararak, kendini benden kurtarsın. Onun dîninizi değişdireceğinden ve yer yüzünde fesâd çıkaracağından korkuyorum) buyuruldu. Bu câhiller, Allahü teâlânın Evliyâyı sevdiğini ve sevdiklerinin düâlarını kabûl edeceğini ve öldükden sonra rûhlarının dileklerini yaratacağını inkâr ediyorlar.