Fıkhın ve üsûl-i fıkhın temel kâidelerine göre, Resûlullahın hasâ’isinden olmıyan her hâline ümmetinin âlimleri ve Velîleri vâris olurlar. Meselâ, nemâzda Resûlullah ile konuşmak nemâzı bozmaz. Bu, Resûlullahın hasâ’isindendir. Ya’nî yalnız Ona mahsûsdur. Âlimlerle, Velîlerle konuşmak, nemâzı bozar. Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” gözünün önüne getirerek görür gibi salât ve selâm vermek, hasâ’isinden değildir. Evliyâyı da gözünün önüne getirip rûhâniyyetinden yardım beklemek câizdir. Şâfi’î âlimlerinden Celâleddîn-i Süyûtînin(Kitâb-ül-Müncelî fî tetavvuril velî) kitâbında, Subkînin (Tabakât-ül-Kübrâ) kitâbından nakl ederek, kerâmetin yirmiikincisi, Evliyânın çeşidli insanların şekllerinde görülmesidir diyor. Meryem sûresinin onaltıncı âyetinde meâlen, (Ona insan olarak göründü)buyuruldu. Ya’nî Cebrâîl aleyhisselâm, hazret-i Meryeme insan şeklinde göründü âyet-i kerîmesinden, Evliyânın rûhlarının çeşidli şekllerde görüleceğini anlamışlardır. Kadîb-ül-Bân Hasen Mûsulînin meşhûr vak’ası da, bu çeşid kerâmetlerdendir. [Bu vak’a ve diğer kerâmetleri, Yûsüf Nebhânînin (Câmi’ul-kerâmât-ül-evliyâ) kitâbında uzun yazılıdır. Beşyüzyetmiş [570] de Mûsulda vefât etmişdir. Şâfi’î âlimlerinden allâme Ceylî (Buhârî)kitâbını şerh ederken, şeytân Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” şekline giremediği gibi, Onun vârisi olan olgun Velîlerin şekline de giremez buyurdu.]
Hanefî âlimlerinden allâme Seyyid Şerîf Alî Cürcânî “rahmetullahi aleyh”,[1] (Şerh-ı Mevâkıf) kitâbının sonuna doğru, müslimânların yetmişüç fırkasını yazmadan önce ve ayrıca (Şerh-ı Metâli’) kitâbına yapdığı hâşiyesinde, Evliyânın “rahime-hümullahü teâlâ” çeşidli şekllerde talebesine göründüklerini ve diri iken de, ölü iken de görülen bu şekllerinden, talebesinin feyz aldıklarını, fâidelendiklerini yazmakdadır.
Mâlikî âlimlerinden Tâceddîn Ahmed ibni Atâullah İskenderî “rahmetullahi aleyh”, (Tâciyye)risâlesinde, olgun Velîyi “rahimehullahü teâlâ” görmekle veyâ düşünmekle, onlardan istifâde edileceğini bildirmişdir. [Atâullah-ı İskenderî mâlikî şâzilî, 709 [m. 1309] da Mısrda vefât etdi.]
Hanefî âlimlerinden allâme Şemseddîn ibnün-Nu’aym “rahmetullahi aleyh” (Kitâb-ür-Rûh)da diyor ki, rûh bedende olduğundan başka bir hâlde de bulunur. Evliyânın rûhları(Refîk-ı a’lâ)dadır. Bir yandan ölünün bedenine de bağlıdır. Bir kimse, o rûhun sâhibinin mezârına gelip selâm verse, Refîk-ı a’lâda bulunan rûhu, oradan bu selâma cevâb verir. Böyle olduğu, imâm-ı Süyûtînin (Kitâb-ül-Müncelî)sinde de yazılıdır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Velîler vefât etdikden sonra, bilemediğimiz kuvvetli bir tesarrufa ve te’sîre mâlikdirler.
—
[1] Seyyid Şerîf 816 [m. 1413] de Şîrâzda vefât etdi.