369

Bundan Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellemfazîlet ve üstünlüğü anlaşılmaz mı?(Mîzân-ül-hak)ın müellifi olan papaz, bu müjdeyi başka ma’nâya çekerek, te’vîl etmek istemekde ve (bundan maksad, [putperest olan] arab beğlerini Hâcere müjdelemekdir) demekdedir. Gayret ve himmet sâhibi bir hıristiyana: (Senin evlâdın zengin beğler olacak. Fekat mecûsî, putperest olacaklar) denilirse, o kimse bu müjde ile mesrûr olur, sevinir mi? [elbette sevinmez, bil’aks üzülür]. Hâşâ, Cenâb-ı Hakkın hazret-i Hâcere tesellî verecek yerde, senden müşrik evlâd gelecek diye müjde vermesi aynen bunun gibidir.

Bir diğer husûs da şudur: Müjde ibâresinde (arab beğleri) diye bir söz yokdur. Fekat, İsmâ’îl aleyhisselâmın neslinin büyük bir ümmet olacağı ve Benî İsrâîlin üzerine gâlib olacağı açıklanmışdır. İslâmiyyetin zuhûrundan önce müşrik arablar tarafından Benî İsrâîli kahr edecek bir büyük vak’a olmadığı ve yehûdîleri zelîl eden bu vak’anın ancak islâm dîni olduğu gâyet açıkdır.

İkincisi: Benî İsrâîl Peygamberleri, Îsâ aleyhisselâma gelinceye kadar Tevrât ve Zebûrun ahkâmını öğrenir ve öğretirlerdi. Eğer Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Benî İsrâîlden zuhûr etmiş olsaydı; Kur’ân-ı kerîmi ve bütün ahkâm-ı ilâhiyyeyi, Benî İsrâîl âlimlerinden öğrendi diyerek iftirâ edileceğinde, aslâ şek ve şübhe edilmezdi. Peygamberlerin en üstünü olan Resûlullah efendimiz kavmi içinde, bir zemân dahî olsa, gayb olmamış ve bir kimseden bir harf dahî öğrenmiyerek, mübârek eline de kalem almamışdır ve Mekke-i mükerreme şehrinde, yehûdî ve hıristiyan da yokdur. Hâl böyle iken, papazlar (Mîzân-ül-hak) ve diğer kitâblarında; Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” ticâret için Şâma teşrîflerinde Bahîrâ ismli râhibden veyâ hıristiyanların ileri gelenlerinden ilm öğrendiğini i’lân etmişlerdir. Hâlbuki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, amcası Ebû Tâlib ile Şâma gitdiklerinde oniki yaşında idi. Bu husûsu bütün siyer âlimleri ittifâk ile bildirmişlerdir. Râhib Bahîrâ ile mülâkâtı, görüşmesi de ancak birkaç sâatden ibâret idi. Bahîrâ; Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” dikkat ile bakdıkdan sonra, Onun âhir zemân Peygamberi olacağını anlamışdı. Sonra Ebû Tâlibe: (Eğer hıristiyanların ve yehûdîlerin ileri gelenleri, bu çocuğun Resûlullah olduğunu his ederlerse, öldürmeğe kasd edebilirler) dedi. Ebû Tâlib, râhibin bu işâreti üzerine, onun sözüne uymuş ve ticâret için götürmüş olduğu malları Busrâ ve civârında satarak, Mekke-i mükerremeye dönmüşdü. Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” ilm öğretdi denilen râhib; bu kadar ilmi Peygamberimize öğreteceğine, kendi Peygamberlik iddi’âsında bulunamaz mı idi?

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.