Vücûdum yandı. Babam Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” götürdü. Mubârek elleri ile tükrüğünü yanan yerlere sürdü ve düâ buyurdu. Hemen yanıklar iyi oldu.
Şurahbil-il-Cu’fî’nin “radıyallahü anh” avucunun içinde bir şişlik vardı. Bu hâl, onun kılıç ve hayvanların yularını tutmasına mâni’ oluyordu. Bu hâlini Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” arz etdi. Resûlullah mubârek eli ile avucunu ovuşdurdu. Elini kaldırdığı zemân, o şişlikden hiçbir eser kalmamışdı.
Enes bin Mâlikden “radıyallahü anh” rivâyet edildi. Buyurdu ki: Annem Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem”: (Yâ Resûlallah! Enes senin hizmetcindir. Ona düâ buyur), dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”: (Yâ Rabbî! Bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle. Günâhlarını afv eyle!) diye düâ buyurdu. Zemân geçdikçe, malları, mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Yüzden ziyâde çocuğu oldu. Yüzon sene yaşadı. [Ömrünün sonunda, Yâ Rabbî! Habîbinin benim için yapdığı düâlardan üçünü kabûl etdin, ihsân etdin! Dördüncüsü olan günâhlarımın afv edilmesi acabâ nasıl olacak deyince, (Dördüncüsünü de kabûl etdim. Hâtırını hoş tut!) sesini işitdi.]
Acem Pâdişâhı Hüsrev Pervîze, îmân etmesi için mektûb gönderdi. Alçak Hüsrev, mektûbu parçaladı ve getiren elçiyi şehîd eyledi. Resûl aleyhisselâm bunu işitince, çok üzüldü ve (Yâ Rabbî! Benim mektûbumu parçaladığı gibi, onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resûlullah hayâtda iken, Hüsrevi oğlu Şîreveyh hançerle parçaladı. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halîfe iken, acem memleketinin hepsini müslimânlar feth edip, Hüsrevin nesli de mülkü de, kalmadı.
[Esmâ binti Ebû Bekr “radıyallahü anhâ”, (Biz Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” giydiği mubârek cübbesini ne zemân yıkasak, suyunu hastalara verirdik, şifâ bulurlardı) buyurmuşdur.]
Eğer (Gadâ-ül-mülâhazât) kitâbını yazan papaz, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” dahâ çocuk iken, kendisinde görülen ve sahîh nakllerle bildirilmemiş olan, ba’zı fevkalâde hâller için böyle söylüyorsa, belki sükût olunabilir. [Çünki mu’cizenin şartlarından biri de, bir Peygamber, Peygamber olduğunu söyledikden sonra hâsıl olmasıdır. Îsâ aleyhisselâmın beşikde konuşması, kuru ağaçdan tâze hurma isteyince, eline hurma gelmesi, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” çocuk iken, göğsünün yarılıp, kalbinin yıkanıp temizlenmesi, mubârek başının üstünde bulut bulunması, ağaçların, taşların kendisine selâm vermeleri gibi, Peygamber olduğu bildirilmeden önce hâsıl olan hârikalar, mu’cize değildi.