(İşte bunlar, hayvanlar gibidirler, doğrusu hayvanlardan dahâ aşağıdırlar)buyurulmuşdur. Papazlar, bu âyet-i kerîmede bildirilen, cevâb vermeğe muktedir olmıyan bir zümreye karşı konuşmakdadırlar. Hâl böyle iken, papazlara isnâd edilecek işler, sâdece yalan ve iftirâdan ibâret değildir. Onlar, islâm dînine karşı kitâb yazıp, bu kitâblarında da, açıkca vâki’ olanın hilâfını iddiâya kalkışmışlardır.
Yapılan kötülüğe misli ile mukâbele etmeği bildiren, Hac sûresinin altmışıncı âyet-i kerîmesinin nâzil oluş sebebi bilinince, bu i’tirâzcı papazın zikr etdiği şeklde bir ma’nâya gelmiyeceği ve bu papazın tefsîr ilmini hiç bilmediği ortaya çıkar.
Mekke kâfirleri, harb edilmesi arablar arasında harâm kabûl edilen dört ayda, mü’minlerin üzerine harb etmeğe geldiler. Müslimânlar, harâm aylarda harb etmekden çekinerek, müşrikleri harb yapmakdan vazgeçirmek istedilerse de, müşrikleri bundan vaz geçiremediler. Dahâ sonra, müşriklerle harbe başladıkları zemân, Allahü teâlâ mü’minlere nusret-i ilâhiyyesi ile yardım edip, mü’minler gâlib geldiler. Fekat mü’minlerin kalblerinde, harâm bir ayda harb yapmakdan dolayı, bir sıkıntı ve üzüntü hâsıl olmuşdu. Bu âyet-i kerîme, bunun üzerine nâzil oldu. Böylece, mü’minlerin kalblerindeki bu sıkıntı ve üzüntü zâil oldu. Bundan anlaşılıyor ki, Hac sûresinin altmışıncı âyeti, bu papazın zan etdiği gibi, küçük yaralamalar ve kötülükler için kısâsın lâzım olduğunu, kötülüğün karşılığının kötülük olduğunu beyân etmemişdir. Mü’minlere, düşmanları zarar vermek için, böyle harb edilmesi harâm olan bir ayı seçerek, saldırırlarsa, kâfirlere mukâbele etmeğe bir izndir. Ayrıca, Allahü teâlâ tarafından mü’minlere bir yardımdır. Çünki, Kur’ân-ı kerîmde, fazîlet ve üstünlüğün, sâdece afv ve muhabbetde olduğu bildirilip de, böyle iznler, müsâadeler bulunmasaydı, müslimânlar da, hıristiyanlar gibi, kitâblarının ahkâmını yâ terk etmeğe veyâ bu papaz gibi yalan ve iftirâ yapmağa mecbûr olurlardı. Çünki, böyle sâdece afv ve muhabbet ile medeniyyet âleminde hiç bir kavmin yaşaması mümkin değildir. Bunun en tuhaf misâli, bu gibi emr ve ta’lîmâtın netîcesinde, hıristiyanların, İncîllerin teşvîk etdiği, (sıkıntılara katlanma, muhabbet ve afvın) tam tersine, bir diğeri aleyhine kin sâhibi olmalarıdır. İncîllerin teşvîk etmiş oldukları (sıkıntılara katlanma, muhabbet ve afvın) hıristiyanların ahlâkına ne kadar menfî te’sîri olduğunu, târîhler bize açıkca göstermişdir. İncîllerin emrlerinin tersine, hıristiyanların birbirlerine yapdıkları zulmlerden ba’zılarını sırası geldikce yukarıda zikr etmişdik. Burada hayret edilecek bir diğer husûs da, bu papazın, yukarıdaki âyet-i kerîmeye istinâden, islâm kabîlelerinden ba’zılarının, kâtilin akrabâsından birini öldürdüklerine üzülmesi ve merhamet etmesidir.