İnsan, hareketlerinde mecbûr olsaydı, Allahü teâlâ da, bütün yaratdıklarında mecbûr olurdu. Görülüyor ki, Allahü teâlâ muhtârdır, ya’nî mecbûr değildir, insan da muhtârdır.
110. cu MEKTÛB TERCEMESİ
Muhammed Ma’sûmun “rahmetullahi aleyh”, Abdülhakîm ismindeki bir talebesine yazdığı, ikinci cildin yüzonuncu mektûbunun, fârisîden tercemesi şöyledir: İ’tikâdı ve ameli bozuk olan kimse ile görüşmemeli, bid’at sâhibi ile sohbet, arkadaşlık yapmamalıdır. Yahyâ bin Mu’âz Râzî, 258 [m. 872] de vefât etmişdir. Buyuruyor ki, (Üç sınıf kimse ile sohbet etme: Gâfil olan âlimler ile ve hep dünyâ kazancını düşünen hâfızlar ile ve din câhili olan şeyhler ile). Şeyh olarak tanınan bir kimsenin sözleri, işleri, hareketleri, ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olmaz ise, sakın, sakın, ona yaklaşma! Hattâ, onun bulunduğu şehrden, köyden kaç! O, gizli, sinsi bir hırsızdır. İnsanın dînini, îmânını çalar. İnsanı şeytânın tuzağına düşürür. Hârikalar, kerâmetler gösterse, dünyâya bağlı olmadığı görünse de, arslandan kaçar gibi, ondan uzaklaş! Tesavvuf yolunun mütehassıslarından Cüneyd-i Bağdâdî, 298 [m. 910] da vefât etmişdir. Buyuruyor ki, (Tesavvuf ehli olduğunu söyleyenler çokdur. Bunlar içerisinde, yalnız Resûlullaha tâbi’ olanlar doğrudur). Yine buyurdu ki, (Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere tâbi’ olmıyan kimseyi, Allah adamı sanmayınız!). Yine buyuruyor ki, (İnsanı, Allahın rızâsına, sevgisine kavuşduran yol, kitâba ve sünnete bağlı olanların gitdikleri yoldur.) Sözleri, işleri ve ahlâkı, Resûlullahın yoluna uygun olmıyan, [âilesini, kızlarını, bu yola bağlamıyan] kimseyi Velî, Allah adamı zan etmeyiniz! Yehûdîler, papazlar ve Berehmen denilen Hind din adamları da, çok tatlı konuşur, kötülüklerden uzak görünürler. Bunların sözlerine, görünüşlerine aldanmamalıdır. Dünyâya düşkün olmadığına ve hârikalar göstermesine ve tevhîd-i vücûdî üzerindeki sözlerine aldanmayınız! Ebû Ömer Sülemî diyor ki, (Ahkâm-ı islâmiyyeye uymıyan her söz, her hâl, zararlıdır. Tesavvuf, ahkâm-ı islâmiyyeye uymağa çalışmakdır. Doğru ile yalancıyı ayıran tek nişan, Resûlullaha uymakdır. Ona uygun olmıyan zühd, tevekkül, tatlı sözlerin hiç kıymeti yokdur. İslâmiyyete uygun olmıyan zikrlerin, fikrlerin, zevklerin ve kerâmetlerin hiç fâidesi olmaz.). [Abdüllah-i Dehlevî “kuddise sirruh” 1240 h. [m. 1824] de Delhîde vefât etdi. Onikinci mektûbda buyuruyor ki, (Tarîkata giren kimse, vazîfelerine devâm etmezse tarîkatdan çıkmış olur).] Kerâmet, açlık çekenlerde, nefse uymıyanlarda da hâsıl olur. Bunların Velî olduklarını göstermez. Abdüllah ibni Mubârek 181 [m. 797] senesinde vefât etdi.