Kur’ân-ı kerîmde (Fussılet) sûresinin ellidördüncü âyetinde meâlen, (Biliniz ki, O her şeyi ihâta edicidir) buyuruluyor. İhâta etmek, etrâfını çevirmek demekdir. Ehl-i sünnet âlimleri, Allahü teâlânın ilmi ihâta etmişdir, her şeyi bilir dediler. Allahü teâlânın kendisi ihâta etmişdir denirse, bir cismin bir cismi ihâta etmesi gibi değildir. Allahü teâlânın her şeyi ihâta etdiğine ve her şeyle berâber olduğuna inanırız. Fekat, bunların nasıl olduğunu araşdırmayız. Çünki, aklımız ermez. Bunlar, insanın aklına, hayâline gelen şeyler gibi değildirler.
(Lâ ilâhe illallah) derken, kâfirlerin putlarına ilâh demelerini reddetmeği düşünmelidir. Kâfirlerin ilâh demeleri, putları ma’bûd bilmek, ibâdet etmek ma’nâsınadır. Yaratıcı ve varlığı lâzım ma’nâsına değildir. Ya’nî, kâfirlerin çoğu ibâdetde müşrikdirler. Müslimân olmak için(Muhammedün resûlullah) demek de lâzımdır. İnsân bunu da söylemedikce, îmân etmiş olmaz. Îmânın kâmil olması için, nefsin arzûlarını da red etmek lâzımdır. (Lâ ilâhe) deyince, bu arzûlar da red edilmekdedir. (Câsiye) sûresinin yirmiüçüncü âyetinde meâlen, (Nefsinin arzûlarını ilâh edinen kimseyi gördün mü?) buyuruldu. Ehl-i sünnet âlimleri, insanın maksûdu, ya’nî hep arzû etdiği şeyler, onun ma’bûdu olur buyurdular. (Lâ ilâhe) demekle, bu arzûlar red edilmekdedir. İnsan bu kelime-i tevhîdi çok söyleyince, nefsin arzûlarından ve şeytânın vesveselerinden kurtulup, yalnız Allahü teâlânın kulu olduğunu bildirir. Allahü teâlânın ismini çok söylemek, insanı Allahü teâlâya yaklaşdırır. Ya’nî karşılıklı muhabbeti artdırır. İnsan fâni olur. Ya’nî kalbinde Allahdan başka hiç bir şeyin sevgisi kalmaz. Kelime-i tevhîdi çok söylemek ise, mahlûklara bağlılığı büsbütün keser. Allahü teâlâ ile kul arasında bulunan perdelerin hepsi kalkar. Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâüddîn-i Buhârî, (Gördüklerinin ve işitdiklerinin ve bildiklerinin hiç biri o değildir. Lâ derken, bunların hepsini red etmek lâzımdır) buyurdu.[1] Ebû İshak Kâzrûnî,[2] Peygamberimizi “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” rü’yâda görüp, tevhîd nedir, diye sordu. Cevâbında, (Allah deyince, kalbine, hâtırına ve hayâline gelen şeylerin hiç birinin Allah olmadığını bilmekdir) buyurdu.
Kendine şeyh, mürşid deyip de, islâmiyyete uymayan sözler söyleyerek, müslimânların îmânını bozanlar, din adamı değildir.
—
[1] Muhammed Behâüddîn, 791 [m. 1389] da Buhârâda vefât etdi.
[2] Kâzrûnî 426 [m. 1034] de vefât etdi.