İkinci cildde buyuruyor ki: (Harâclı, uşrlu olmıyan yerler, meselâ dağlardaki, ormanlardaki mahsûller, uşrlu sayılır). Uşrunu vermediği bilinen toprak sâhiblerinin gönderdiği hediyyenin onda birini ayırıp, fakîre verdikden sonra, yimek iyi olur.
Beyt-ül-mâlın, ya’nî mîrî toprakların kullanılmasını gösteren eski (Erâzî kanûnu)nun çeşidli şerhleri arasında, mülkiyye mektebi mecelle muallimi, Âtıf beğin [1319] baskılı kitâbı başında diyor ki:
Bir memleket harb ile alınırsa, toprağın beşde biri beyt-ül-mâlın olur. Geri kalan üç dürlü olabilir:
1— Askere veyâ başka müslimânlara taksîm edilir. Bunların mülkü olur. Böyle toprakdan, her sene uşr alınır.
2 — Toprak kâfirlerin elinde bırakılır. Böyle toprakdan harâc alınır.
3 — Devlet reîsi toprağı kimseye vermeyip, beyt-ül-mâla verir. Böyle toprağa mîrî toprak da denir. Uşrlu veyâ harâclı toprağın sâhibi ölüp, hiç vârisi kalmazsa, bu toprak beyt-ül-mâlın olur. Mîrî toprak olur. Sultânın tesbît edeceği bedel ile satılır veyâ kirâya verilir. Semeni ve ücreti harâc olur. Ya’nî, beyt-ül-mâlın üçüncü kısmına konur. Yâhud, her sene kirâ olarak mahsûlün yüzdesi alınmak üzere, tapu ile, müslim ve gayr-i müslim vatandaşlara kirâya verilir. Kirâları askerin ve subayların olurdu. Kirâ almak hakkı bulunan askere (Timarcı), subaylara (Za’îm) denirdi. Askerin toprağına (Timar), subay toprağına (Ze’âmet), general toprağına (Hâs) denirdi. Müftî-üssekaleyn Ebüssü’ûd efendi, Nûr-i Osmâniyye kütübhânesinde bulunan fetvâlarında buyuruyor ki, (Beyt-ül-mâla âid mîrî toprakları tapu ile kirâlayanların, her sene timarcılara mahsûlün onda birini vermelerini sultânlar emr etmişlerdir. Bu verilenlere uşr denilmekde ise de, uşr değildir, kirâ ücretidir). Son zemânlarda mîrî erâzînin çoğu, devlet tarafından vakf edilmiş veyâ millete satılmış, her iki şeklde de, uşrlu olmuşdu. Böylece, Anadolu ve Rumelideki toprakların hemen hepsi, milletin mülkü olup, uşrlu olmuşdu. Görülüyor ki, tarladan uşr veyâ harâcdan birini vermek lâzımdır. Ba’zıları, Anadolu toprağı, uşrlu toprak değildir, diyor. Hâlbuki, şimdi memleketimizde mîrî toprak yokdur. Herkesin tarlası, bostanı, kendi mülküdür, yâhud kirâcıdır. Mahsûlün uşrunu vermeleri farzdır.
Osmânlılar zemânında beş dürlü toprak vardı:
1 — Milletin mülkü olan topraklar olup, pek azı harâclı, pek çoğu uşrlu idi. Mülk olan toprak dört dürlüdür: Birincisi, köy, şehr içindeki arsalar veyâ köy yanında olup, yarım dönümü geçmiyen yerlerdir. Bunlar, mîrî toprak iken, halîfenin izni ile millete satılmış yerlerdir. Yâhud uşrlu veyâ harâclı yerlerdir. İkincisi, halîfenin izni ile millete satılan mîrî tarla, çayırlardır. Buraların mahsûlünden uşr verilir. Üçüncüsü uşrlu, dördüncüsü harâclı topraklardır.
Bu dört nev’ toprağı, sâhibi satabilir. Vasıyyet edebilir. Vârislerine, ferâiz bilgisine göre taksîm olunur. Hâlbuki mîrî toprakları kirâ verip tapu ile kullanan kimseler ölürse, bu toprakları vârisleri taksîm edemezler ve satamazlar. Satılmasını, parasından borcunun ödenmesini vasıyyet edemez. Vârislerinin malı olmaz. Bu topraklar kurban nisâbına katılmaz. Satılamaz. Yalnız, timâr sâhibinin izni ile, para karşılığı, başkasına devr olunabilir. Mîrî toprağı kirâlayan kimse, her şey ekebilir veyâ kirâ ile başkasına ekdirir. Üç sene boş bırakılan toprak başkasına verilir. Kirâcı, mîrî toprağa ağaç, asma iznsiz dikemez. İznsiz, binâ da yapamaz. Meyyit gömülmez. Mîrî toprak, tapu ile kirâlamış olanın mülkü olmaz. Bu kimseler kirâcıdırlar. Bu kimse vefât edince, toprağın, vârisine kirâya verilmesi âdet olmuşdur. Kendisine kirâya verilmesi, vârisin şer’î hakkı olmayıp, devletce yapılan bir ihsândır [Üçüncü kısmda, altmışdördüncü madde sonuna bakınız!]
2 — Beyt-ül-mâlın toprakları, ya’nî mîrî topraklar. Memleketin çoğu böyle olup, kirâya verilirdi. Sonraları çoğu millete satıldı. Uşrlu oldu.