3- İslâmiyyetin hakîkatinden, ulviyyetinden ve fen ve teknikdeki terakkîlerden haberleri yokdu.
Kendi kendime dedim ki, şî’îler ne zevallı insanlardır. Bütün dünyâ uyanık iken, bunlar uyuyorlar. Bir gün gelecek bir sel gelip onları götürecek. Bir kaç kerre, onları halîfeye isyân etmek için teşvîk etdim. Beni maalesef dinleyen olmadı. Ba’zıları, bana gülüyordu. Sanki, onlara göre dünyâyı yıkın diyordum. Çünki onlar, Hilâfete zapt edilmesi mümkin olmayan bir kal’a gibi bakıyorlardı. Onlara göre, ancak beklenilen Mehdî geldiği zemân, Hilâfetden kurtulabilirlerdi.
Onlara göre, Mehdî, İslâm Peygamberinin soyundan gelen ve hicrî 255 senesinde gözlerden gayb olan, on ikinci imâmlarıdır. O, şimdi hayâtda imiş ve bir gün zuhûr edecek, zulm ve haksızlıkla dolan bu dünyâyı adâlet ile dolduracakmış.
Hayret ediyorum! Şî’îler nasıl olur da, bu hurâfelere inanırlar. Bu, biz hıristiyanların inandığı (Îsâ gelecek, dünyâyı adâlet ile dolduracak) hurâfesine benziyordu.
Bir gün onlardan birisine: (İslâm Peygamberinin yapdığı gibi, sizin de zulmü önlemeniz farz değil mi?) dedim. Cevâben dedi ki: (Allah Ona yardım ediyordu. Bunun için zulmü önlemeği başardı). Dedim ki, (Kur’ânda (Siz Allahın dînine yardım ederseniz, O da size yardım eder)[1]) yazılıdır. Siz de şâhlarınızın zulmü karşısında kılıcınıza sarılırsanız, Allah size de yardım eder). Cevâbı şuydu: (Sen bir tüccarsın, bunlar ise, ilmî mevzû’lardır, akl erdiremezsin).
Emîr-ül-mü’minîn Alînin türbesi çok tezyîn edilmiş. Güzel bir avlusu, altın kaplamalı büyük bir kubbesi ve iki büyük minâresi vardı.
—
[1] Muhammed sûresi, âyet: 7. Allahü teâlânın dînine yardım etmek, islâmiyyete tâbi’ olmak ve onu neşr etmeğe çalışmak demekdir. Hükûmete isyân etmek, dîni yıkmak olur.