● Ram ve kerşen, hindûların putlarıdır. Anne ve babadan tevellüd eylemişlerdir. 1/167[Mektûbât Tercemesi: 207.]
● Râh-ı ictibâ [ictibâ yolu, çekip, götürülmek yolu] Peygamberlere mahsûsdur. 1/117[Mektûbât Tercemesi: 166.]
● Râh-ı mürîdîn [mürîdân yolu], râh-ı inâbetdir [inâbet yoludur] ve râh-ı murâdân [murâdlar yolu], râh-ı ictibâ’dır [ictibâ yoludur]. 1/117 [Mektûbât Tercemesi: 166.]
● Râh-ı inâbetin, kavuşmaları az, râh-ı ictibânın, kavuşmaları pekçokdur. 1/302[Mektûbât Tercemesi: 482.]
● Rü’yâda vâki’ olan şeyler, âlem-i misâlde görülmüşdür. Rü’yâda görülen elemin, eğer farazâ hakîkati varsa, dünyevî elemler kısmındandır. Kabr azâbı âhıret azâblarındandır. 3/31 [Se’âdet-i Ebediyye: 87.]
● Rü’yet [görmek], dünyâda; hissiz ve hareketsiz olan iki parça içi boş sinirden ibâret (gözün), karşısına gelip, hizâlanma şartiyle görmekdir. Bu fânî ve za’îf dünyâ hayâtında eşyâyı hissetme ve görme olduğu hâlde, niçin mümkin değildir ki, devâmlı ve kavî olan âhıret hayâtında o iki parça sinire bir kuvvet ihsân ede ki, karşısına ve hizâsına gelmeden, her cihetde ve cihetsiz olarak, kişiyi görücü eyleye. Her şeyi yaratan Allahü teâlâ mertebelerin en yücesindedir. Ba’zı mekân ve zemânda, ba’zı hikmet ve fâideler vâsıtasıyla, hizâya gelme şartı ve cihet ta’yînine riâyet edilmişdir. Diğer ba’zı mekân ve zemânlarda dahî bu şarta i’tibâr olunmayıp, bu şart hâsıl olmadan, rü’yet hâsıl olmuşdur. Bunun gibi rü’yetde, karşı karşıya gelmek şart olsa, gerekdir ki, gören tarafda dahî şart ola. Netîce i’tibâriyle, Hak teâlâ eşyâyı görmez. Bu sûretde, Kur’ândaki naslara muhâlefet vardır. Ve bu i’tirâz, Allahü teâlâ için dahî vardır. Allahü teâlânın varlığını [vücûdunu] inkâr etmek olur. 3/44 [Se’âdet-i Ebediyye: 756.]
● Rü’yet-i uhrevîde [âhıretdeki rü’yetde] mü’minlerin kendileri temâmen basar olurlar. 3/68 [Se’âdet-i Ebediyye: 926.]
● Rü’yet-i uhrevî [âhıret rü’yeti], ismler ve sıfatlar perdesi olmadandır.