Allahü teâlâ, herşeyi gördüğü hâlde, çirkin işleri yaparlar. Aşağı bir kimsenin bile, bu işleri gördüğünü bilseler, yüz çevirir, yapmazlar. Bunlar, yâ Hak teâlânın görmesine inanmıyorlar. Yâhud, Onun görmesine kıymet vermiyorlar. Îmânı olana ikisi de yakışmaz. 1/73, 1/78. [Mektûbât Tercemesi: 111, 124.]
● Vebâ, Hak teâlânın murâdı [isteği] olduğundan, Onun murâdı ile [isteği ile] dil-tenk [sıkıntılı] olmamak gerekdir. Çünki, sevgilinin işidir. Ondan lezzet alalar. 2/88.[Se’âdet-i Ebediyye: 1035.]
● Vebâ olan yerden kaçmayıp, vefât eden kimse, şehîd olur. 2/17. [Se’âdet-i Ebediyye: 1035.]
● Vebâ hastalığı olan bir yerden kaçmak, büyük günâhdır. 2/16. [Se’âdet-i Ebediyye: 1034.]
● Vitr nemâzını gece yarısının sonuna te’hîr müstehabdır. 1/29. [Mektûbât Tercemesi: 47.]
● Vücûd ile mümkin arasındaki farka sebeb ademdir. 3/123. [Se’âdet-i Ebediyye: 919.]
● Vücûb-i vücûd mertebesinde vücûd sâbit ise de zarfiyyet-i hâricî ve ilmî peydâ [açık, meydânda] olmamışdır. 3/114.
● Vücûd mertebesinin âlem-i misâlde zuhûru noktaya yakındır. 2/71.
● Vücûd için keşf ve şühûd erbâbından bir cem’i gafîr hakîkat-i vâcib-ül-vücûd teâlâdır demişlerdir. 3/88.
● Vücûd-i ilâhî ve vücûb, i’tibâratdandır. 3/122.
● Vücûd ve sübût lâfzları, mütekellimîn indinde [yanında] aynı ma’nâyadır. Tâife-i âliyye, mâ-sivâya vücûd ıtlâkını câiz görmezler [mâsivâyı vücûd olarak kabûllenmeyi câiz görmezler.]. 2/98. [Se’âdet-i Ebediyye: 930.]
● Vücûd-i ilâhîden bir ışık, ilm sıfatındaki hakîkat-i mümkinât olan, mâhiyyetler üzerine düşerek, vücûd-i zıllî ile hâricde mevcûd olmuşlardır. 1/234. [Mektûbât Tercemesi: 286.]