Hâcetlerin hâsıl olması, müşkilâtların halli için, ba’zı ameller ve zikrler ve düâlar ve rukyeler mürşidin iznine bağlıdır. 5/36. [Se’âdet-i Ebediyye: 512.]
● A’mâl-i sâliha sevâbını mü’min ve mü’minâtın temâmının rûhlarına hediyye eylemek güzeldir. Her birine tam sevâbı ulaşır. Hakkında niyyet olunan meyyitin ecri dahî hiç noksan olmaz. 5/36 [Se’âdet-i Ebediyye: 512.]
● A’mâl-i uhrevîde tevekkül, bî ma’nâdır [Âhıret amellerinde tevekkül olmaz]. 4/182.[Kıyâmet ve Âhıret: 376, İslâm Ahlâkı: 559.]
● A’mâlde [amellerde] her ne kadar kusûr hâtıra gelirse [ya’nî amellerini kusûrlu görürse], kıymeti çok olup, kabûl olunmaya lâyık olur. 6/225
● Amellerin ve tâ’atlerin ve zikrlerin kabûlü, ihlâsa bağlıdır. 5/133
● “Amellerin efdali, mü’minin kalbine sürûr (sevinç) vermekdir. [Mü’mini sevindirmekdir.]” Hadîs-i şerîf. 4/147. [Cevâb Veremedi: 342, Herkese Lâzım Olan Îmân: 141.]
● Ummâlüküm a’mâlüküm. [Yapdığınız amellere göre idâre edilirsiniz.] 6/34 [Hak Sözün Vesîkaları: 348.]
● A’mâl-i sûriye [sûrî ameller], mücerred ma’nevî cezbe kuvveti olmadıkca, insanı varlığı sevmekden ve enâniyyetden kurtaramaz. 4/80 [Hak Sözün Vesîkaları: 334.]
● Amel yap ve istigfâr et. Bu dünyâda amel istenmişdir ve zarûrîdir. Kabûle lâyık bilin, gerekse bilmeyin, ibâdet yapmak ve ondan istigfâr etmek gerekdir. Ve yalvararak onun kabûlünü istemek gerekdir. 6/68
● A’yân-ı sâbiteye sofiyye-i aliyye izâfî yokluklar derler ve mümkinâtın hakîkatleri olarak tasavvur ederler. 4/130.
● A’yân-ı sâbite mümkinâtın hakîkatıdır. (Muhyiddîn-i Arabî) 6/207.
● Agniyânın [zenginlerin] sohbetine rağbet etmeyeler. Ve fakîr ve nâ-murâd olmağı azîz bileler. 5/25