● Tecellî-i sıfatın kemâli, adem aynasında aks eden kemâllerin ve sıfatların kendi aslına dâhil olmasıdır. 5/105
● Tecellî-i zât, sıfatlar makâmında olanlar için, berkîdir. Fekat, makâmı sıfatdan kurtulmuş olanlar için (tecellî-i zât) dâimîdir. 5/109.
● Tecellî-i berkîler (şimşek gibi gelip-geçen tecellîler), tecellî-i şüûnîdir. Tecellî-i zât değildir. [Şüûnların tecellîsidir. Zâtın tecellîsi değildir]. Tecellî eden şân, sâlikin mebde-i te’ayyünü olan ismin üsûlünden bir asldır. 4/122.
● Tecellî-i zâtî sırasında ârif, kendini eşyâyı ihâta etmiş bulur. 6/164
● Tecellî-i zâtdandır ki, aslın kemâllerine kavuşmasından sonra ârif, kendini hiç sayar ve tam yok olur. 4/182 [Kıyâmet ve Âhıret: 376, İslâm Ahlâkı: 559.]
● Tecellî-i zâtî, (aslında) Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” sonuncusuna mahsûsdur. Lâkin ona tufeyl ve tâbi’ olmak yolu ile diğer Peygamberlere ve ümmetinden Ona tam tâbi’ olanlara da nasîb olur. Diğer Peygamberler için sıfatların tecellîleri vardır. Lâkin, Enbiyâya sıfatların tecellîsinde hâsıl olan kurb [yakınlık], Muhammed-iyyül-meşreb olan Evliyâya tecellî-i zâtîde hâsıl olmaz. 6/35
● Tahsîl-i me’âşda [Mâişeti tahsîlde, elde etmekde], bir kimse sabra kâdir olamazsa, bir gayret ve çalışma ile eğer hâsıl olursa ne iyi. Ve illâ devâmlı çalışmağa kapılmıyalar ki, işlerin peşinde koşarak kıymetli ömrde perîşanlık hâsıl olur. 5/62 [Hak Sözün Vesîkaları: 342.]
● Tedbîr, umûr-ı dünyâda [dünyâ işlerinde] iskât-ı tedbîrdir. Âhıret işlerinde, gayret göstermek ve günâhları terk etmekdir. [Dünyâ işleri üzerinde fazla durmamak, âhıret işleri üzerinde ısrarla durmak lâzımdır.] 4/207
● Terakkî [yükselme] ve yakınlık mertebelerinin hâsıl olması, temâmen, sünnete uymağa, bid’atden sakınmağa bağlıdır. 6/17