● Cehl ve hayret, şühûd-i ma’rûf üzere [bilineni görmek, bilmek] meziyyet sâhibidir ve a’lâ-i makâmâtdır. 4/182. [İslâm Ahlâkı: 559, Kıyâmet ve Âhıret: 376.]
● “Cû’ [açlık] bir kimseye galebe edip, bunu insanlardan gizleyip, Allahü teâlâya teveccüh ederse, Allahü teâlâ onun bir senelik rızkını verir [rızkını açar].” Hadîs-i şerîf. 5/37[Hak Sözün Vesîkaları: 337.]
● Çehre-i mâşûk [ma’şûkun yüzü] karşı karşıya gelen iki aynalarda, aynanın temizliği ve nûrâniyyeti kadar aks ve meydâna çıkar [görünür]. Ayna renge bulanmış ve sûreti kabûl etmiyorsa, noksanlık aynadadır. Yoksa aynanın gösterdiği sûretde değil. 6/167
● Cihâdın fazîletleri hakkında hadîs-i şerîfler. 4/64
– H –
● Hâcâtın kazâsı [isteklerin yerine gelmesi] ve müşkilâtın küşâyişi [zorlukların açılması] için, (La havle ve lâ kuvvete illâ billah) kelimesini beşyüz kerre okuyalar. Ve evvelinde ve âhırınde en az yüz kerre salât eyleyeler. (Bu, imâm-ı Rabbânî radıyallahü anhın hatm-i hâcegânıdır.) 5/33.
● Hâkimlerden ve gayrilerden görülen zulm ve şiddeti, fi’li Hak [Hakkın fi’li] bilmelidir. Zâhirin gâm ve hüznüne bende [kul] mâni’ olamaz. 6/80
● Hâl, telvînden haber verir. Sâhib-i temkin [temkin sâhibi] olan hâlden geçmişdir. 6/56
● Hâl, ilmden eşrefdir [şereflidir]. Hâl, ehl-i vecd ve kemâlin husûsiyyetidir. 6/217
● Hâl’in doğruluğuna alâmet, yakînin hâsıl olmasıdır. Yakîn hâsıl oldukda, hâl; vehm ve hayâlden bîrûndur [uzakdır] demişlerdir. 6/63.
● Hub ve cünûndan hâlî olan [Sevgi, muhabbet ve delilik olmıyan] âdem, hayvânâta mülhakdır [dâhildir]. 4/114.
● “Hac ile ömre arasını birleştirin. Zîrâ onlar fakîrlik ve günâhların kalkmasına sebeb olur.” Hadîs-i şerîf. 5/11. [İslâm Ahlâkı: 564.]