● Nâfilelerin, secde, rükû ve kavmesinde, hadîs-i şerîflerde geçen düâları okurlar ise güzeldir. Fakîr de bu düâları bir risâlede topladım. Eğer ondan ezber ederler ise, münâsibdir. 5/154.
● Nûh aleyhisselâm dokuzyüzelli sene da’vet etdi. Kavmi eziyyet etdi. 4/24.
● Nûh aleyhisselâmın mebde-i te’ayyünü ilm sıfatıdır. 6/118.
● Nûr evvelâ sadra dâhil olur. 6/225.
● Nûr sadra dâhil olmanın alâmeti [kalbe nûr gelmesinin işâreti], dâr-ı gurûrdan ictinâb [geçici olan dünyâ arzûlarından kaçınmak], dâr-ı karara [kalıcı olan âhırete] meyldir. “Hadîs-i şerîf.” 4/227.
● “Nûrüs semâvâti….” âyet-i kerîmesinin tefsîri. 4/113.
● Nûr-ı kalb, asfer [sarı], nûr-ı rûh, ahmer [kırmızı], nûr-ı sır, beyâz, nûr-ı hafî, esved [gizli siyâh], nûr-ı ahfâ, ahdar [yemyeşil]dir. 5/52.
● Nûrdur ki, sebeb-i izhâr ve zuhûrdur. 6/216.
● Nûr-ı sırf-ı şühûdü âsâr-ı bekâdandır. 6/63.
● “Nevm-ül-ulemâ-i ibâdetün” [Âlimin uykusu ibâdetdir] hadîs-i şerîfi ile medh olunan âlimler, mal ve mevki’ düşünmiyen, dünyâya rağbet etmiyen âhıret âlimleridir. 6/232.
● Nevmde [uykuda], eklde [yemekde], söylemekde, i’tidâl üzere olmağa riâyet gerekdir. 4/14.
● Nevmin mevt ile [uykunun ölüm ile] münâsebeti olduğundan, ba’zı devletmendlere [devletlilere] hıyn-i nevmde [uyku anında] bir hâlet rûnümâ olur ki [bir hâl meydâna gelir ki], ölüme benziyen bir hâl ve hâlet-i yekazaya tefevvuk sâhibi olur. 4/109.
● Niyyet-i sâlihaya makrûn olan [Sâlih niyyete yakın olan] mubâh dahî, müstehabba dâhil olur. 6/132.