• Atâ bin Yesâr, Abdüllah bin Amr ibni Âsdan, Peygamber Efendimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Tevrâtda nasıl vasf edildiğini sorunca, Kurân-ı kerîmde bildirildiği gibi vasf edilmişdir, buyurdu. Allahü teâlâ [Ahzâb sûresi 45.ci âyetinde meâlen], (… Seni şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı gönderdik.) buyurdu.
• Cübeyr bin Mutsim “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır. Peygamber Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” Peygamberliğini insanlara bildirince, Kureyş kabîlesi Ona çok eziyyet etmeğe başladı. Resûlullahı “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” kısa zemânda öldüreceklerini zan etdim. Hemen Mekkeden ayrılıp, Şâm tarafına gitdim. Bir kiliseye vardım. Oranın râhibi etrâfındaki adamlarına beni misâfir etmelerini söyledi. Üç gün sonra büyüklerine benim gitmediğimi haber verdiler. Bunun üzerine râhib beni yanına çağırdı ve sen harem ehlindenmisin, ya’nî Mekkelimisin diye sordu. Evet oralıyım dedim. Sen orada Peygamberliğini bildiren zâtı tanıyormusun, dedi. Evet diye cevâb verince, elimden tutup, beni bir odaya götürdü. O kilisenin dıvârlarında pekçok insan resmi vardı. Bunların içinde o peygamberin resmi var mı diye sordu. Bakdım ve yok dedim. Beni dahâ büyük bir odaya götürdü. Orada dahâ çok resm vardı. Bana bu resmlere bak, Onun resmini bu resmler arasında görürsün dedi. Bakdım, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” resmi ve yanında da Hazret-i Ebû Bekrin resmi vardı. Fekat içimden hangisi olduğunu göstermeyeyim, bakalım râhib ne diyecek diye düşünerek, elimle göstermedim. Bunun üzerine râhib kendisi eliyle işâret ederek, bu resm midir dedi. Ben de evet, Allah hakkı için şehâdet ederim ki, Odur dedim. Râhib ben de şehâdet ederim ki bu sizin Peygamberinizdir, dedi. Sonra yanındaki hazret-i Ebû Bekrin resmini de göstererek, bu da Onun halîfesi olacakdır, dedi. Ben dünyâda aslına bu kadar benzeyen resm görmemişdim. Râhib bana, sen Onu öldüreceklerinden korkuyorsun, dedi.