Bir oğlu dünyâya geldi. İsmini Muhammed koydular. Babası ve annesi vefât etdi. Onu ben ve amcası himâye ediyoruz. Seyf ibni Zilyezen Abdülmuttalibe dedi ki: Sana söylediklerim doğrudur. Gönlünü hoş tut. Onun hâlini gizle. Onu yehûdîlerden koru. Onun düşmânıdırlar. Hak Sübhânehü ve teâlâ Onu, onlara karşı muzaffer kılacakdır. Onlar Ona zarar veremeyeceklerdir. Bu sözleri seninle buraya gelen yol arkadaşlarına söyleme. Onların hîlesinden emîn değilim. Allahü teâlâ korusun, Onu öldürmek kasdıyla bir tuzak kurarlar. Elbette bunlar veyâ bunların oğulları Ona düşmânlık edecekler, belki savaşacaklardır. Fekat Hak Sübhânehü ve teâlâ senin torununu onların hepsine karşı gâlib edecekdir. Eğer ömrümün yeteceğini bilseydim, bütün ordularımı Medîneye toplardım. Orayı kendime şehr seçerdim. Ona yardım etmekle şereflenirdim. Çünki, kitâblarımızda Onun Medîneye yerleşeceği, ya’nî yerinin Medîne olduğu bildirilmişdir. İşleri orada yapacak, yardımcıları oradan olacak. Defn edileceği yer orası olacakdır. Şimdi Ona bir zarar gelmesinden korkmasaydım, bütün Arabistan halkını Ona tâbi’ olmaya ve îmân etmeye çağırırdım. Bu emâneti sana bırakıyorum. Bu husûsda bir kusûr etmeyesin.
Sonra pâdişâh misâfirlerinin herbirine onar köle ve onar câriye, kırk parça kumaş, yüz deve, beş rıtl altın, on rıtl gümüş ve bir ipek kab içi dolusu anber hediyye etdi. Abdülmuttalibe dahâ çok verdi. Gelecek sene tekrâr geliniz dedi. Fekat pâdişâh Seyf ibni Zilyezen o sene vefât etdi. Abdülmuttalib Kureyşlilere şöyle dedi: Bana çok verdi diye hased etmeyiniz. Zîrâ pâdişâhın verdiklerinin temâmı bana ve benim oğullarımdan olacak şerefe nisbetle çok azdır. Abdülmuttalibe o şeref nedir diye sordular. Fekat o bunu gizli tutdu.
• Hazret-i Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” peygamberliğini müjdeleyen hâdiselerden biri de şöyledir: Bir gün çocuklarla oynarken, Müdlec oğullarından bir gurub Onu gördü. Yanlarına çağırdılar ve ayağına bakıp hayli zemân durdular.