Nakl edilir ki, Urve “radıyallahü anh” Kûfenin zenginlerinden oldu.
• Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Sa’d bin Ebî Vakkâsa “radıyallahü anh” şöyle düâ buyurdu: “Yâ Rabbî! Sa’d düâ edince, düâsını kabûl eyle”. Bu düâdan sonra Sa’d bin Ebî Vakkâsın her düâsı kabûl olurdu.
• Medlûk “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Hizmetçilerimle birlikde Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna gelip, îmân etdim. Resûlullah mubârek elini başıma sürdü. Başımda Resûlullahın dokunduğu yer ağarmadı. Diğer kısmları ağardı.
• Cu’ayl-i Eşcaî “radıyallahü anh” anlatmışdır: Bir gazvede Resûlullah ile birlikde idim. Atım çok za’îf idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” kamçısıyla atıma bir kerre vurdu ve “Allahım, bu atı ona bereketli eyle” diye düâ etdi. Artık atımın başını tutamadım. Bütün atlıları geçerdim.
• Enes “radıyallahü anh” anlatır: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bir şahsı nemâz kılarken gördü. O şahs secdeye eğildikce, saçını yere değmesin diye eliyle tutuyordu. Resûlullah “Allahım onun saçını çirkin eyle” diye düâ etdi. O şahsın saçları döküldü.
• Sa’lebe bin Hâtıb, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna gelip, yâ Resûlallah, mâlımın çok olması için bana düâ buyur, dedi. Bunun üzerine: (Vah sana ey Sa’lebe, şükrünü yapabildiğin az mâl, şükrünü yapamayacağın çok mâldan iyidir) buyurdu. Sa’lebe tekrâr, yâ Resûlallah, düâ et Allahü teâlâ bana çok mâl versin, dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Vah sana ey Sa’lebe, benim gibi olmayı istemez misin! Eğer şu dağların altın olmasını ve benim yanımda hareket etmelerini dileseydim, olurdu!) Sa’lebe tekrâr, yâ Resûlallah düâ eyle ki, Allahü teâlâ bana çok mâl versin. Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah hakkı için, mâlım üzerine düşen her hakkı edâ edip, yerine getireyim, dedi.